kÜNYE

Sorun Varsa, Çözümü de Vardır

Uzun yıllar öğretmenlik yapınca bir noktadan sonra teknolojik gelişmelere paralel olarak meslek yaşantımızda değişiklikler oldu. Bir zamanlar idari ofisin arkasında posta kutuları vardı… Doksanlı yıllar.  Güvercin deliği dediğimiz kutulara konulan notlar, panoya asılan ilanlar, öğretmen toplantıları ve anonslarla haberleşirdik. 

Sonra nasıl oldu anlamadan bilgisayarlar girdi hayatımıza ve ondan sonra her şey  hızla değişti. Tabii bilgisayarları açmasını kapamasını öğrenmek bile mesele oldu. Sonra ne numaraları çıktı bilgisayarların… Oradan akıllı tahtalar, cep telefonları derken teneffüste bilgisayarınızda posta kutusunu açınca onlarca mesaj, hangisine bakayım derken çalan ziller, soğuyan çaylar… Hızlı hayat… Bir postayı yanıtlamadan diğeri geliyor, çayı içemeden zil çalıyor…

Ve teknolojiyle ilgili sorunlar sorunlar sorunlar… Ama teknoloji kraliçesine bakarsanız hayat şahane. Ahh ve de çok zevkli. Serpil Hanım hiç zorlanmıyor. O dijital dünyada o kadar rahat ki… Bayılıyor problem çözmeye ve kahkahalar yükseliyor ofisinden… Bense sürekli panik halinde sanki hata yaparsam büyük bir felaket olacağı duygusu içinde dolaşıyorum… Kaşlar çatık.

Ve işte şimdi de dijital The Beacon dergimizin mimarlarından Serpil Hanım’ı (ACI ’83) tanıma zamanı..

ACI Garage / Maker Room açılışı, 2016. Bu günlere kolay gelinmedi.

Okul yıllarına dönüp bu teknoloji tutkusunun izlerini sürelim. Nelerden hoşlanırdın ACI yıllarında, neler iz bıraktı? 

ACI yılları, on yaşında başlayan, kendimizi keşfettiğimiz bir serüven, bir yolculuk. Google’ın olmadığı zamanlar. Bir şey merak ettiğimizde elimize telefonu alıp iki dakikada o konu hakkında özet bir bilgiye ulaşamadığımız dönemler. Ben de ACI yıllarımdan aklımda kalan flashback’ler sunmak istiyorum. (İşte ACI yıllarına dönüş ve hatırladıklarım.)

İlk İngilizce konuşulduğunu duyduğum, Türk yabancı herkesin her zaman İngilizce konuştuğu ve senin de İngilizce konuşman istenen bir ortam. İlk Hazırlık yılı sadece dile yoğunlaştığımz bir yıl. Ne kadar da şaşırmıştık. Tam bir “immersion” program. Seni bir dile bir kültüre daldırıyorlar ve ne kadar hayret verici ki ilk günlerde hiç anlamadığın bir lisanı sene sonuna doğru anlar ve konuşur oluyorsun. Bunun getirdiği özgürlük ile yeni kapılar aralanıyor, yeni kitaplar okuyabiliyor, şarkıların sözlerini anlayabiliyor ve söyleyebiliyor oluyorsun.

Home-Economics; (kısaca home-ec derdik) Orta 1’de örgü, dikiş, kanaviçe. Orta 2’de ev, yemek, düzen. Amerikan alfabesini kanaviçe olarak işletmişlerdi. Sadece okuldaki derslerde yapardık, okulda tamamlamamız gerekirdi. Eve kaçırıp anneme tamamlattığımı hatırlıyorum. Demek ev işlerine çok yatkın olmadığım o zamanlardan belliymiş. Bu alfabe çerçevelenmiş olarak mutfağımda asılı. En altta rakamlarla 1975 işlemişiz.

Müzik dersleri; ACI’da, zamanında diğer okullarda olduğu gibi sadece notalar öğretilip flüt çalınmazdı. Müzik aletleri, müzik akımları, klasik müzik, kompozitörler, dönemleri gibi müzik zevki geliştirmek için birçok bilgi edinirdik.  Dönem içerisinde belirli sayıda cumartesi günleri Konak Senfoni Orkestrasına gitmek ödevimizdi. Döndüğümüzde o kompozitör ve şefle ilgili bilgi verir, orkestranın planını çizer, hangi müzik ailesi (first violin, second violin, cello, percussion gibi) nerede yerleştirilmiş yazılı ödev verirdik. Hala bir konsere gittiğim zaman ödev yapacak gibi bu plana dikkat ederim.

Orta 3 fen dersi; Parsons altında laboratuvar ve derslik bir arada. Bir tarafta akvaryumumuz, diğer tarafta değişik bitkiler… Doğayı öğreniyoruz. Bir ünite vardı. “Nasıl çalışır?” O zaman teknoloji olarak plak çalarlar, kaset çalarlar, film makinesi vardı. Bunların nasıl çalıştığını öğrenmiştik. Kütüphaneden güzel renkli bir kitap almıştım. Sözeldense fen bilimlerini keşfetmem, o alana yönelmemin başlangıcı herhalde.

Lise 1 seçmeli drama dersi. Efsanevi “Dottie Stewart”. Bu derste öğrendiklerimiz inanılmazdı. Tiyatronun tarihi. Amfi tiyatrolar, Grek ya da Roma dönemi. Anadolu’da sıkça bulunan bu tiyatroları gezerken hala bu dersteki bilgileri düşünürüm. Kostümler, her döneme ait farklı erkek ve kadın kıyafetleri. Tiyatro salonunda bir kostüm odamız vardı ve çeşit çeşit kostümler bulunurdu. Makyaj, sahne makyajı, birini yaşlandırmak için yapılan makyajlar. Back stage, ışıklandırma. Ses efektleri. 

Senaryosunu yazıp, ses efektleri ile teyp kasetlere kaydettiğimiz radyo tiyatrosu tadında bir ödevimiz vardı. Ben Ay’a aşık olan bir sokak lambasının hikayesini anlatmıştım. Gün boyunca Ay’ı özlemle bekliyor  sokak lambası, trafik sesleri, insan kalabalıkları, köpek işemesi, ve akşam olunca sessizlikte yine kavuşuyor. Çok keyif aldığım bir ödev olmuştu. Lise yıllarım boyunca Stage-AV kulübünde bir çok gösteride ses ve müzik çalıştım. Teknik alandan daha çok zevk aldığım gerçeği yavaş yavaş ortaya çıkıyor.

Orta 3 yazı; kütüphanemiz, ahh o kütüphanemiz. Yaz döneminde haftada bir iki gün kütüphanemiz açık olurdu. Bir iki arkadaşımla gönüllü olarak çalıştık. Daktiloda kitapların arkasındaki kartları hazırlardık. Geri dönen kitapları yerlerine yerleştirirdik. Check-out desk’te çalışırdık. O Hatay Caddesi tarafında olan eski kütüphanemizin kokusu hala hafızamda. Kütüphanemiz bence bizi diğer okullardan ayıran, bilgiye ulaşımı sağlayan hele artık çevrimiçi kaynaklar ile daha da dünyaya bağlayan bi yer. 

Ve matematik; hep sevdim. Kendimi matematik ile hep daha rahat hissettim. Anet Hanım, Mine Hanım, Gül Hanım. Hepsine sonsuz teşekkürler. O akıllı tahtaların olmadığı dönemde, tebeşir ile sol üst köşesinden başlarlar, tahtayı inci gibi doldururlardı. Silinir baştan dolardı. Silinirken daha deftere yazamamışız biz, bağrışırız.  “One minute.” Matematikte o tahtada karışık gibi duran çizim, denklem, geometrik şekillerin, bir sorunun, bir cevabının bulunması beni mutlu etti. Sorun varsa bir çözümü de vardır. Ben bunu şu an bilmiyorsam da, öğrenip çözebilirim. Bu beni “Teknik” alanda çalışmaya itti.

Çok güzel anlattın Serpil. Yalnız sayısala ve teknolojiye olan ilgin değil, aynı zamanda okulun her alanda bizleri nasıl geliştirdiğine de örnekler verdin.Tabii üniversitede Bilgisayar okudun. Kariyer geçmişine bakalım o zaman. Hep ACI’da mıydın? Bilgisayarlarla birlikte nasıl iç içe gelişti kariyerin?

Bilgisayar daha dünyada ve Türkiye’de çok yeniydi. Özellikle yazılım donanımsal bir cihaz ile insanın onunla etkileşimini sağlayan araç, aradaki bir dil gibiydi. İyi bir yazılım insanların yaşamlarını, iş yapışlarını değiştiren bir şey. Bu eğitimi aldıktan sonra alanımda çalışmak isterken, ACI’da ilk bilgisayar dersleri başlamıştı. İngiltere’den getirilen BBC markalı, küçük, o zamanların Commodore benzeri ama sadece eğitim için tasarlanmış cihazlardı bu bilgisayarlar. Onunla öğrencilere bilgisayar programlama öğretilecekti. O sene okul müdürü olduğu için, kendi yerine bilgisayar öğretmeni arayan Chris Bridge ile görüşerek okulumuzda öğretmen olarak başladım. Seçmeli ders olarak öğrencilere Basic programlama öğretiyorduk. Alan bilgisi olarak yazılım son derece kolay olsa da öğretmenliği öğrenmem gerekiyordu. İlk sene bana mentor olarak atanan Mr.Frank’ten çok şey öğrendiğimi hatılrıyorum. 

Binnur Eskişar da bir sene sonra aramıza katıldı. 20 sene beraber bilgisayar öğretmenliği yaptık. O zamanki teknolojide (bus topology) bilgisayar ağında bir tarafta sorun oldu mu tüm bilgisayarlar bozulurdu. Binnur ile yerlerde az kablo tamirleri yapmadık. 

Apple IIe modeli

Zamanda yolculuğa çıkıyoruz yine ve bu çok heyecanlı. Şimdiye kadar böyle bir geçmişe bakma yapmamıştık. 

Yıl 1990. O zaman okulumuzda bilgisayar laboratuvarı dışında Fen bölüm odasında bir Apple IIe (hala Bilgisayar Bölümünde gösterimde duruyor), Ana Ofis’te ise 10 inçlik kocaman bir bilgisayar vardı. Mezunların veritabanı için bir yazılım kullanılıyordu. Ayrıca, tüm öğrenci notlarının kaydedildiği kocaman bir ana bilgisayar vardı.

O yıllarda, ofislere yeni yeni PC dediğimiz bilgisayarlar girmeye başladı. Sadece yazı yazmak için kullanılıyordu bu bilgisayarlar. Yazılımı çok sevdiğim için bu ofislerde belirli ofis işleri için yazılımlar geliştirerek iş yapışlarını kolaylaştırmak çok hoşuma gidiyordu. Bu ufak yazılımlar eklene eklene seçmeli eğitim sistemine geçtiğimizde, tüm okul yönetim yazılımını ben yazmıştım. Okul içinde yeni olan seçmeli ders sisteminde, akademik müdür olan Hale Baran ile hem işleyişi öğreniyor, hem de okulumuza özel ara karne, akademik raporlar tasarlıyorduk. Ümit Erküçük ile, okulumuz için önemli olan kulüpler, onların devam-devamsızlığı gibi işler için yazılımlar geliştiriyorduk.

Sizler gerçek öncülermişsiniz. Yerde kablo tamir etmekten eğitim sistemi yazılımı yapmaya uzanan bir süreç. Gelelim internete…  

Ve internet; 1990 yılında ilk örnek okul olarak Ege Üniversitesi işbirliği ile internet öncesinde var olan EARN (European Academic Research Network)’a bağlandık. Burada siyah yeşil bir ekranda sadece text bazlı mesaj gönderme, bilgi araştırma ekranlarına sahiptik. Daha sonra internetin Türkiye’ye gelmesi ile EGENET üzerinden internete giriş yaptık. Internet o kadar yeni bir teknoloji ki, İzmir’deki Rotary kulüpler okulumuza geliyor ve biz onlara Internet nedir, www (world wide web) nedir onu anlatıyoruz. Minicik bir Hazırlık öğrencimiz hazırladığı bir web sitesini, bu koca iş insanlarına anlatıyordu.

2000’lerde, Türkiyenin ilk video konferans sistemlerinden biri okulumuzda kütüphanemizde kuruldu. Şu anda kolaylıkla kullandığımız, Zoom, Facetime, Whatsapp görüşmelerinin olmadığı bir dönem. O kadar özel ki Dünya Bankası’nın eğitim merkezlerinden biri olduk. Global Development Learning Network ile Türkiye’den birkaç üniversite ve biz bu ağa seçildik. Öğrencilerimiz daha o zamandan Amerikadaki bir astronot ile canlı görüşerek ona sorular sorabiliyorlardı.

Okulumuz teknoloji konusunda hep ilerici oldu. Öğretmenlerimiz teknoloji kullanımında lider oldular. İlk başta eposta ile haberleşmek, kelime işlem ile tüm yazılarını bilgisayardan yazabilmek, derslerde sunum yapabilmek için öğretmenlerimize sayısız eğitim verdik. Daha sonra ise öğretmenlerimiz ile planladığımız akıllı tahtalar, laptoplar, öğrencilerin okula bilgisayarları ile gelmesi (Bring your own device, BYOD), bulut sunucuları, canlı yayın kanalları, e-learning studiolar, robotik arka arkaya geldi.

Son üç senesi SEV vakfımızda olmak üzere, geçen otuz iki sene hem bilgi sistemleri, hemde eğitim teknolojilerinin gelişimine tanıklık etti. Bunca sene  sürekli dinamik, canlı, yenilenen, beraber olduğumuz, bizim değdiğimiz ve bize değen yüzlerce öğrenci, gençler ile çok keyifli geçti.

1990'lardan güzel bir kare: Binnur Hanım, Serpil Hanım, bir grup şanslı öğrenci ve ACI'ın meşhur video editing bilgisayarı.

Bu anlattıkların çok gurur verici. Benim haberim yoktu bu kadar ileri olduğumuzdan. Tabii öğretmen eğitimlerinde çok ter döküp panik yaşıyordum. Peki seni meslek hayatındaki gelişmelerden en heyecanlandıran neler var şimdi? AI nasıl etkileyebilir hayatımızı? 

Teknolojinin yaşamımızı değiştirme gücü, özellikle eğitime getirdiği katkılar çok etkileyici. 1990’larda başlayan kişisel bilgisayar ve internetin yaşamımızı kökten değiştirecek bir gelişim olduğunu, uzaktan eğitimin önemini o günlerden hissediyordum. 2000’lerde ise mobil ve taşınır cihazlar girdi yaşamımıza, 2010 ise bulut teknolojileri, sosyal medya, gerçek zamanlı video dönemi oldu. 2020’deki CoVID pandemi dönemi ise tüm bu teknolojilerin harmanlanarak, bir gecede sınıftan evden eğitimi sürdürmeye adapte olmamızı sağladı.

2020’ler on yıl olarak yapay zekanın önem kazandığı bir dönem olacak. 1990’lardaki internet ile yaşadığım heyecanı şu an yapay zeka ile yaşıyorum. Öngörüm yapay zeka yaşamımızı derinden etkileyecek bir olgu olacak. Şu an standart kullanıcılar birkaç video, resim üzerinde değişiklik yapan  eğlenceli uygulama, uzun zamandır var olan akıllı asistan sistemlere benzeyen soru motoru ile tanıyor  olabilir. “Yapay zeka” genel popüler tanımı olsa da, aslında büyük bir fırlama yaşadığımız gelişmeler “Makine Öğrenmesi” alanında gerçekleşiyor.

Bu ilerlemenin daha çok başlarındayız. Her alanda etkileri yaşanacak ve güvenlik, etik, eşitlik gibi bir çok alanda da bu ilerlemenin doğru yönetilmesi gerekecektir. Şu an orada mıyız, hayır değiliz.

O zaman yeni sorunlar çıkacak ortaya ve senin başta değindiğin gibi “sorun varsa, çözümü de vardır” deyip rahat olacağız. Bu arada, Lise 4 İngilizce Film Festivali senin için önemliydi herhalde…Biraz ondan bahseder misin? Lise 4 senesinde öğrencilerin bu kadar motive olduğu başka bir proje bilmiyorum. Oscar Ödül Törenlerinin heyecanına eşit müthiş bir süreç yaşanırdı. 

Okulumuzda eğitimin teknoloji ile değişimini izlemek, bunun bir tarafı olmak çok keyifliydi. Birçok güzel anı biriktirdik.

Burada kütüphane ve İngilizce bölümüne değinmeden geçemeyeceğim. Okulumuzdaki ilk entegrasyon diyebileceğim, Mrs. Frank’in önderliğinde tüm kart kataloğumuzu dijitale geçirerek kütüphanemizi dijitalleştirmiştik. İlk beş adet multimedia PC dediğimiz bilgisayarlar ile, CD ile dijital ansiklopedileri kullanabiliyorduk. 

İngilizce bölümümüz de Mrs. Özbay’ın liderliği ile I-search ile yazılarını artık bilgisayarda yazıyorlardı. Birçok eski mezunumuzda, o zamanlar sınıfta dağıtıp topladığımız disketler ile (üniversite bitirme tezi tadında) bir sene boyunca devam eden yazılarını bilgisayar odasında yazdıklarının anısı vardır. 

Ayrıca İngilizce bölümümüzün yine son sene ,öğrencilerimizin konusunu yazıp kendilerinin rol aldığı, çekimlerini yapıp düzenlemelerini kendilerinin yaptıkları filmler vardı. Oscars dediğimiz bir tören ile bu filmlerin gösterimi ve ödül töreni için, Mrs. Ölmez ve Mrs. Özbay ile çok keyifli “Show reel” için uzun zamanlar bilgisayar başında oturup bu filmleri düzenlerdik.

Peki The Beacon için neler söylersin. Bir hayli heyecanlı başladın ve şu anda lokomotif konumundasın?

The Beacon her zaman keyifle okuduğum mezun dergimizdi. The Beacon’ın sadece mezunların başarılarının yer aldığı aktüel bir “iş dergisi” olmamasını, dergide yazan mezunlarımızın kültür, sanat ve hayata dokunuşunu, okulumuzun bize verdiği değerler ile bambaşka “walks of life”da yürümüş mezunlarımızın yaşam kesitlerini okumayı çok sevdim. Dijitale geçmeyi düşünüldüğünü duyunca hemen yardımcı olmak istedim. Dijital versiyonu ile daha fazla mezunumuza ulaşılabileceğini, video ile de desteklenebileceğini düşünüyorum. Tüm mezunlarımızdan bu konuda fikir ve önerilerini bekleriz.

Çok teşekkür ederim. The Beacon meslek yaşantında başarılar…

Serpil Bahşişoğlu, ACI'a Veda Yemeği, 2022
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
More Like This
BAŞYAZI / EDITORIAL
Aslı Davaz ('98)

Bir Kavuşma Anı

Getting your Trinity Audio player ready… 2024 Yaz sayısındaki tüm yazılara son okuma yapıp, gururla arkama yaslanıyorum. Gururluyum çünkü bu, baştan sona dijitalde çalıştığımız ilk sayı ve her ne kadar

DAHA FAZLASI / Read More »
KOLEKTİF HAFIZA / COLLECTIVE MEMORY
Heves Özyılmaz ('77)

Vefa, Gönül Borcu, Şükür

İşin içindeyken değeri pek bilinmez genelde, hele ki yaş da küçükse, nereden bilinecek kıymeti? Ben pek bilmezdim. Dersler biraz ağır gelirdi. ‘Bu kadar detaya ne gerek var, ileride bu bizim

DAHA FAZLASI / Read More »
SANAT / THE ARTS
Raşel Rakella Asal ('69)

Tiyatromuz Emin Ellerde

ACI 2008 mezunumuz, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümü’nde eğitim alan Aksel Bonfil, çok renkli kişiliğiyle öne çıkıyor. Eğitimi sırasında dizi ve oyun yazarlığı, oyunculuk ve kısa film yönetmenliği yaptı.

DAHA FAZLASI / Read More »
KÜLTÜR & YAŞAM / CULTURE & LIFE
Kamil Tavas ('98)

Check-in

Kimimiz olağan işlerimizle meşgul bir şekilde dünya hızında, kimimiz hayal dünyasında ışık hızında, kimimiz de olduğumuz yerde kendi çevremizde dönüp duruyoruz. Kimimiz ise, dünya hızından biraz daha hızlı gidebilmek, zamana

DAHA FAZLASI / Read More »