kÜNYE

Sınırları Zorlamanın Büyüsü

Getting your Trinity Audio player ready...

Yapay zekayı tartışırken, öğrenme ve yaratma süreçlerinde bize eşlik eden, hayal gücümüzü genişleten, sorgulanamaz sandığımız kuralları yıkmamıza, sınırlarımızı zorlamamıza yardımcı olan o büyülü yanından da bahsetmesek olmazdı.

Video alanında gerçekleştirdiği yapay zeka kullanımlarıyla çeşitli ödüllere layık görülen mezunumuz Görkem Gülan (ACI ’97) ile video-müzik prodüksiyonlarının yaratım sürecini ve yapay zekanın bu sürece olan katkılarını konu alan keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. 

Keyifli okumalar.

Görkem, video-art işine nasıl başladın? 

Aslında ben beyaz yakalı bir işte çalışan biriydim. Yıllarca Starbucks, Unilever gibi şirketlere danışmanlık verdim. Uzun senelerdir bu işlere ek olarak DJ’lik de yapıyorum. Yani arka planda müziğe karşı hep bir ilgim vardı. Bir gün kendi yaptığım bir şarkıya klip yapmak istedim. Arkadaşımın arkadaşı, bu işlerden anladığını söyledikleri bir çocuğa elli euro verdim. Bunu böyle yapalım, şunu şöyle yapalım, diye tarif ettim. Aklımda çok netti çünkü ne istediğim. Çocuk benim anlattıklarımı hiç dinlemeden kendi kafasından bir şeyler yapmış, getirdi gösterdi. Hiç içime sinmedi. Ben de mecbur kaldım. Kendi kendime dedim ki, “Yani ben müzik yapmayı biliyorum zaten, video da çok farklı bir şey değildir herhalde.” 

Uğraşa uğraşa kendi başıma video editlemeyi öğrendim. Tam o benim başladığım zaman da AI’ın elle tutulur gözle görülür bir şey yapmaya başladığı dönemler. Yapay zeka patlaması yaşandığı için elimden geldikçe yapay zekayı da kullanmaya çalıştım yaptığım işlerde. Sonra bir baktım AI festivallerinden bir iki tane ödül almışım.  

Müziğe olan ilginden bahseder misin biraz. Nasıl bir eğitim aldın? ACI’dan mezun olduktan sonra ne yaptın?  

ACI’den sonra İTÜ’de kimya mühendisliği okudum. Onun üçüncü döneminde Belçika’ya, Procter & Gamble’a staja gittim. O stajdan sonra bana iş teklif ettiler. Türkiye’de de zaten kriz vardı. Bir haftada yüzde elli devalüasyon olduğu dönem. O dönemde altmış beş kişiden üç kişi iş buldu da bir yerlere girdi. Öyle bir dönemdi. P&G’den teklif alınca Belçika’ya gittim. Üç sene çalıştım. Sonra Hollanda’ya gelip master yaptım. Müziğe ilgim olduğu için o süreçte üç aylık bir music production kursuna gittim.

Yani doğrudan elektronik müzikle mi başladın?

Evet, elektronik müzik. Normalde bilgisayar başına oturup mouse’la tıklayarak yapılan bir şey bu. Ama ben biraz daha analog çalışmayı seviyorum. Machine Plus diye bir aletim var mesela. Nota bilgim çok iyi değil ama orada teknolojiye diyorum ki, “Bana Do majörün notalarını çıkar.”  

O da benim önüme tüm notaları koyuyor. Ben de hiçbir nota bilgim olmadan bastığım her şeyi doğru tonda çalabiliyorum. Harika bir şey. Böyle böyle müzik yapmaya giderek daha fazla yöneldim.

Studio 85 Amsterdam adında bir YouTube kanalın var. Özellikle video-art konusunda son derece ilginç işler yapıyorsun. Peki farklı sosyal medya mecraları ile YouTube arasında bu konuda büyük bir fark var mı? Hedeflediğin kitleye ulaşabildiğini düşünüyor musun?

Ben aslında mix’lerimi ekiden SoundCloud’a koyuyordum. Zaten on yaşından beri DJ’lik ile uğraşıyorum. Kendi prodüksiyonlarımı yapınca da oraya koyuyordum. Ama sonra fark ettim ki SoundCloud’da takipleştiğim insanların çoğu diğer SoundCloud kullanıcıları. Çünkü bu siteye kayıt olmak gerekiyor. Böyle olunca, çok büyük bir topluluğa hitap edemiyor diye, video klip yapmaya başladığım dönemde bu videoları YouTube’a koymaya başladım. YouTube’da yaklaşık iki yüz tane klibim var. Çoğu kendi şarkılarım, ama başkalarının bana çok dokunan parçaları varsa, çok sevdiğim, onlara da klip yapıyorum. Mesela Daft Punk’ın Get Lucky’sine klip yaptım, Madonna’nın Hung Up şarkısına sanırım beş farklı versiyon yaptım. 

Hung Up across Time and Space / Studio85 Amsterdam

Hepsinde bir şarkının sözlerinin bir referansla bende çağrıştıklarından yaptığım şeyler var. Bir tanesinde, mesela Hung Up, Eternal Sunshine of the Spotless Mind filmi aklıma geldi. 

Nasıl orada birbirlerini hung up ediyor, kalıyorlar. Bir şeyler değişiyor. Adamın hafızası siliniyor ama hala ona takılı kalmış. Bir klipte onu kullandım.  Bir klipte War of the Worlds‘den esinlenerek bir şeyler yaptım. Birinde arkadaşlarımı dans ettirdim. Birinde Nantes’te yeni tanıştığım insanları dans ettirdim. Böyle böyle çok farklı versiyonlar oldu.  

Bu çalışmalara yaklaşık bir yılımı verip iki yüz klip yaptıktan sonra şu aralar biraz yavaşlamış durumdayım, çünkü tekrar çalışmaya başladım. YouTube sayfama da haliyle daha az çalışma yükleyebiliyorum.

Çalışırken kreatif işlere zaman ayırmak insanı bazen zorlayabiliyor. Yaratıcılığını diri tutabilmek için yaptığın özel bir şey var mı? Ya da hayatın akışında ilham geldiği anda işin başına oturup, yaratıcı süreç bitine kadar durmayan, sonrasında dinlenenlerden misin? 

İlham geldiği zaman tabii ki çok daha kolay ilerleyebiliyorsun. Bir de ben hem kendi müziklerimi yapıyorum hem kendi videolarımı yapıyorum. Bunun ikisini düşünürsen, benim yaptığımı profesyonel bir setting’de düşünsen yüz kişinin yaptığı işi yapıyorum aslında. İlham gelirse daha kolay ilerliyor tabii işler.  

Müziği yaparken klibini hayal ettiğin oluyor mu? 

Bazen, bazı parçalarda oldu. Çok dinleyerek çalışmıyorum, ben yani bir şeyi aldım yaptım bitti olmuyor genelde. Bir şeyi alıp bir versiyonunu yapıyorum bitti deyip rafa kaldırıyorum ama sonra mesela geri gidip söz ekleyebiliyorum veya videosunda değişik başka bir video çekebiliyorum. İteratif çalışmayı seviyorum yani. Projenin sonu değişebiliyor. Projenin değişik versiyonları olabiliyor. Mesela, Move Your Body diye bir şarkım var. O önce vokalinde “move your body” dediği için öyleydi ismi ama sonra sonra aklıma başka bir şey geldi. AI kullanmaya başlayınca, ya dedim aslında ‘body’ bizim ve AI’ların arasındaki en büyük fark. Evet. Bizim bir vücudumuz var ama onun yok. Onun için ChatGPT’ye sordum: “Bir vücudunun olmamasıyla ilgili düşüncelerin nelerdir?”  Cevabından şarkı yaptım. Adı da No-body oldu. No çizgi body.

No-body / Studio85 Amsterdam

Yapay zekayı nerelerde kullanıyorsun? ChatGPT çoğumuzun ismen hakim olduğu ve kullandığı model. Müzik ya da video yaparken spesifik olarak kullandığın başka yapay zeka uygulamaları ya da asistanları var mı?

Mesela en çılgın kullanım alanlarından biri, ki bu bir iki sene önce imkansız bir şeydi, bitmiş bir şarkıyı parçalarına ayırmak. Yapay zeka bunu yapabiliyor şu anda. Çünkü normalde aynı frekansın üstünde, yani bu şey gibi bir şey aslında, sıktığın bir diş macununu tüpe geri sokmak gibi veya daha da ekstrem aslında. Chicken nuggets’tan tavuğu tekrar geri getirmek kadar ekstrem bir şey aslında. Çünkü frekansta üst üste sesler var. Ama eğer bir şekilde onun hangisinin olduğunu tınısından ayırt edip sana ayrı ayrı kanal kanal verebiliyor bunları. Onu Amy Winehouse remiximde yaptım mesela. Yapay zeka sayesinde oradan şarkının vokalini cımbızla çekmiş gibi alabildim. 

Bu bir iki sene önce mümkün olmayan bir şeydi. Video kısmında kullanıyorum bazen. Mesela, Golden Hour diye bir şarkı var. Oradaki lirikleri kullanarak Midjourney yapay zeka uygulamasına her satırda söylediklerinden resim çizdirdim. Bu şekilde o söylediklerinden klip yaptım. Animasyon yaptırıyorum arada. Coder gibi girip böyle gayet kullanıcı dostu arayüzlerde kod yazıp animasyonlar yapıyorum.  

‘Impossible Love’da mesela ve No-body‘de de gerçi zaman duruyor ve zamanın durmasına durma anını değişik şekillerde ifade etmek için bulutların geçişini kullandım ama aynı zamanda insanlığın çağ atlamasının da adımlarını kullandım. Onun animasyonunu AI’a yaptırdım. Önce tekerlek bulunuyor, ateş yakılıyor. Matbaa telefon falan derken onları da AI’a çizdirdim. AI’a gelmemizi AI üzerinden ifade ettim ve gayet güzel şeyler çizdi.  

Senin kullandığın alanda yapay zeka ile ortak iş üretmek keyif verici aslında. Bir de yapay zekanın yaygınlaşması ile yok olacak işler var. Bu konuda ne düşünüyorsun? 

Yok olacak işler var, evet. Beni en çok şaşırtan konu, bundan seneler önce Harari’nin Homedeus kitabında aslında bundan bahsediliyordu. Yakın gelecekte olabilecekler başlığı altındaydı. Ben onu okuduğum zaman kendi kendime şöyle düşündüğümü hatırlıyorum “Ya tamam teknoloji ilerleyecek, AI ilerleyecek ama yapamayacağı şeyler de olacaktır. Ne yapamaz bu yapay zeka? Bir araba kullanamaz herhalde” diyordum. O kadar aynı anda kaç şeye birden hakim olacaksın, çok veri var, çizgiler değişiyor, yol değişiyor, kaotik bir şey trafik. Herhalde araba kullanamaz, diyordum. Bir de “olsa olsa, çok ruh gerektiren bir iş, sanat yapamaz herhalde” diyordum. Yapay zekanın ilk yaptığı bu iki iş oldu. Onun için çok ters köşe olmuş durumdayım.  

Bir de bu konuyla ilgili internette çok espri gördüm. Şey yazmışlar: “Ben yapay zekanın bulaşıkları yıkadığı, benim sanat yaptığım bir dünya hayal ediyordum, şimdi tam tersi  oldu.” 

Bazı ülkelerde çalışma günleri üç güne indirildi; bu aslında sevindirici bir gelişme. Ancak bir yandan da, yapay zekâ destekli robotların seri üretimine ısınmamız için atılmış bir adım gibi görünüyor. “İnsanlar boş vakitlerinde eğlenceli aktivitelere yönelecek, robotlar da onların yapmaktan hoşlanmadıkları işleri yapacak” şeklinde bir algı yaratılıyor. Belki sürecin sonunda gerçekten de mutluluk dolu hayatlar bizi bekliyor olacak, ama bu süreçte milyonlarca insanın işsiz kalacağı gerçeğini de göz ardı edemeyiz.

Tabii, bir de şöyle çok önemli bir konu var. Harari bundan da bahsediyordu galiba. Bir şeyler gelişse bile, ilerlese bile eş zamanlı ve homojen bir şekilde olmayacak. Belki gelir seviyesi yüksek bir ülkede yaşayan, belli bir işi yapan insan için bu bir fayda olurken başka bir ülkede geri kalmışlık seviyesindeki bir insan için bu durum bir dezavantajı olacak. Yani kim buradan nasıl bir fayda sağlayabiliyorsa onu sağlayacak. Ve tabii bunu yaparken de Sri Lanka’daki işçiyi düşünmüyor olacaklar. Her ülke kendi vatandaşlarını ve çalışanlarını düşünecek. Onun için o kadar rose-tinted bir şey hayal edemiyorum ben bu konuda, herkesin faydasını sağlayabileceği… 

Ben videolarımda genellikle iki-üç katmanı üst üste koymayı seviyorum, ama insanlar buna ilk bakışta hemen ısınamayabiliyor. Benim hoşuma gidiyor; nasıl ki insan kulağıyla farklı sesleri ayırt edebiliyorsa ve bir şarkıyı bu şekilde algılayabiliyorsa, gözünü de aynı şekilde farklı şeyleri takip etmeye açabilir. Yani iki katman olsun: ben alttakini seveyim, onu izleyeyim; sen üsttekini izle; öteki kişi de katmanlar arasındaki etkileşimi takip etsin… Böyle çok katmanlı deneyimler yaratmayı seviyorum.

Aldığın ödüllerden bahseder misin?  

AI’ı kullandıktan sonra videolarımda kullandığım programlarından birinin, Runway’in’ bir yarışması vardı. Ben bu yarışmayı öğrenince oraya başvurdum önce. Ondan sonra o yarışmayı Google’da ararken tesadüfen Amerika’da AI’la ilgili bir film festivali olacağını öğrendim. Bu da çünkü yeni bir konu. Onların da ilk versiyonuymuş. Oraya müzik klibi kategorisinden başvurdum. Onlar da bana “Best Music Video” ve “Best Editing” ödüllerini verdiler. Ondan sonra ‘başka festivallere de başvurabilirim o zaman’ diye düşünüp Miami Science Fiction Festivali’ne başvurdum. Onlar da bana “En İyi AI Generated Content” ödülü verdiler. 

Bu festivalle ilgili ilginç bir hikayem de var. Başvurumu yaptıktan hemen yarım saat sonra cevap geldi. Yetkili kişi “AI’ı nasıl kullandın bu videoda?” diye bir soru sordu. Ben de oturup bir sayfa cevap yazdım. “Sen çok AI kullanmışsın” diye cevap geldi. Dedim “yasak mı, yani hani herkesin kullanabileceği bir şey.” Meğersem o bunu bir iltifat olarak söylüyormuş. AI’ı en çok ve en iyi kullanana o kategoride ödül veriliyormuş. Oysa ki “En İyi Müzik Videosu” kategorisine başvurmuştum o anda. 

Amerikan Koleji’nde aldığın eğitimin içinde bulunduğun kreatif üretim sürecine ne tür bir katkısı olmuştur sence? 

O zamanlar müzik konusuna olan ilgimden Grease müzikalinde oynamıştım. Şimdi, yetişkin olarak geri dönüp bakınca, İzmir için çok büyük bir işmiş aslında. Kadriye Hanım (Bayraşa) hocamızdı. Yani koskoca arabanın yarısı sahneye çıkmıştı hatırlarsan. Hatta ışıkları bile yanıyordu. O yılların olanakları düşünülürse, mükemmel bir prodüksiyon olduğunu söyleyebiliriz. 

Amerikan Lisesi’nin verdiği altyapının yanı sıra özgüven de önemli. Özellikle müzik alanında kendisini sürekli stüdyoya kapatıp, elindeki işin sağını solunu değiştirip olmadı, daha bitmedi diyen insanlar da tanıyorum. Impostor sendromu dedikleri şey çok olabilir kreatif alanda. Çünkü ‘kimin uzmanlık konusu’ bir soru işareti ve bir şarkının iyi olup kötü olması da çok büyük bir soru işareti. Bununla ilgili objektif bir kriter yok.  

Ben çıkıp “ben bu şarkıyı yaptım, böyle oldu, buyurun” diyebiliyorum. Benim en çok izlenen videom ödül almadı. En iyi olduğunu düşündüğüm şarkılarım da en çok izlenme almadı. Ne iyi dediklerim en iyi, ne en kötü dediklerim en kötü oldu. Bunun önüne geçmenin tek yolunu da elimden geldiği kadar üretmekte buldum ben. Değişik videolar yaptım, değişik şarkılar yaptım, değişik teknikler kullandım, değişik şeyler, programlar öğrendim, kullandım. Bunları yapmayı bana en temelinde öğreten okulumuzdu diye düşünüyorum. Sonuçta, öğrenmeye açık olmayı, yeni şeyler denemeye açık olmayı ve sınırları zorlamayı ilk orada öğrendik. Bir de şunu belirtmeliyim, YouTube kanalını ilk açtığımda Amerikan’dan sınıf arkadaşlarım bana ilk destek olanlar, takip edenler oldu. Onlara da çok minnettarım. 

Bu güzel söyleşi için teşekkür ediyorum Görkem. Ürettiğin eserleri keyifle takip ediyor olacağız. 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
More Like This
SANAT / THE ARTS
The Beacon Yayın Kurulu

Çocuklar için Bir Dünya

Getting your Trinity Audio player ready… “Yas” adlı şiiri ile başlıyor Hülda’nın “Bırak Yasını Biraz da Ben Tutayım” adlı kitabı Dünyanın dev yüreğibuz kestiğinden beribırakmıyor zamanıgeçip de gitsin…ve onlar…o durağan

DAHA FAZLASI / Read More »
KOLEKTİF HAFIZA / COLLECTIVE MEMORY
Kerime Arsan ('70)

Payamlı’nın Gülleri: ’68–’69 Yazı

Getting your Trinity Audio player ready… Bizim okulun öğrenci kulüpleri ünlüdür. Kişiliğimizi oluşturduğumuz, kimlik arayışları içinde olduğumuz yıllarda her yıl farklı kulüpleri dener kendimizi tanımaya çalışırdık. Hiking Club, Drama, Folklore,

DAHA FAZLASI / Read More »
KÜLTÜR & YAŞAM / CULTURE & LIFE
Doç. Dr. Fatma Nur Eriş ('77)

Kronik Hastalıklar ve Epigenetik

İnsanlar şifa peşinde. Haklı olarak, hekimlerinin çok yetkin olmasını ve her alanda kendilerine yardımcı olmalarını bekliyorlar. Acil Tıp, cerrahi ve tanı yöntemleri konusunda tıpta akıl almaz gelişmeler oldu. Ancak hekimler

DAHA FAZLASI / Read More »