kÜNYE

‘Ses’ ile Yaşam

Cumhuriyetimizin 100. Yılı etkinlikleri kapsamında Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde gerçekleşen İki Tenor konserinde dünyaca ünlü tenorumuz Levent Gündüz (’93) Efes Filarmoni Orkestrası eşliğinde tenor Murat Karahan’la sahne aldı. Bu enfes konserin tadı damağımızdayken, sevgili Levent ile 2017 ACI Cumhuriyet Konseri sonrasında yapmış olduğumuz söyleşiyi sizlerle paylaşmak istedik. Daha nice etkinliklerde beraber olmak ve başarılarını dergimizde paylaşmak dileklerimizle.

Sevgili Levent, gerek gecenin koreografisi gerekse icra edilen eserler öyle güzeldi ki uzun süre akıllardan çıkmayacak bir gece yaşattın bize. O gece nasıl bir duygu içerisindeydin, her zamanki konserlerinden farklı mıydı?

O gece benim en az heyecanlandığım gecelerden biriydi çünkü evimdeydim, çünkü beni bilen seven insanlarla beraberdim, çünkü kimseye bir şey kanıtlamak zorunda değildim, sadece paylaşmak isteğiyle oradaydım. Yarattığımız atmosfer benim kadar, hem sanatçı arkadaşım, hem ağabeyim olan Hakan Aysev’i de o kadar etkiledi ki konser bitiminde bana içerideki sevgi paylaşımından aldığı zevki çok güzel kelimelerle anlattı: “Ne kadar güzel insanlar var burada!”

Biliyor musun, bizleri konserin içine çektiniz. Kalabalık bir aile olduğumuzu hissettirdiniz. Doğallık, sıcaklık vardı gecede. Bize o geceyi tattırdığın için teşekkür ediyor ve seni kutluyoruz.

Şöyle bir gerilere giderek bilgilerimizi tazeleyelim; Levent’in, daha Konservatuvar ikinci sınıf öğrencisiyken akıcı lirik sesi ve üstün yeteneği sayesinde Türkiye’nin en büyük operası olan İstanbul Devlet Opera ve Balesi ile İzmir Devlet Opera ve Balesi’nde Sihirli Flüt’le başrolde başlayan profesyonel sahne hayatını, dünyaca ünlü operalarda seslendirdiği rollerdeki dikkat çekici performanslarıyla sürdürdüğünü hatırlıyoruz. Kariyerinin ilk basamaklarında ‘Türkiye’nin en genç opera solist sanatçısı’ olarak anılmaya başlanmasını, öğrenciliğinin ardından özellikle Avrupa’da ses getiren bir opera sanatçısı olmayı başardığını biliyoruz; Domingo Operalia Şan Yarışması sonucunda, sadece 10 sanatçıdan oluşan finalistler konserine katılmaya uygun görülerek, Placido Domingo ile aynı sahneyi paylaşan ilk Türk opera sanatçısı. Avrupa’ya ilk açılışını ‘Jacquino’ rolüyle Düsseldorf Operası’nda yapıyor. Ardından, Almanya’nın çeşitli operalarında, Avusturya, İsviçre, Belçika, Hollanda konserlerinde, çeşitli festivallerde onu solist tenor olarak görüyoruz. Seslendirdiği dünyaca ünlü roller, çalıştığı şefler saymakla bitmiyor. Genç yaşında yaşamına çok şeyler eklemiş bir sanatçı.

Şu anda neler yapıyorsun?

Şu anda mesleğimle ilgili yaptığım işleri söyleyeyim; İzmir Devlet Opera ve Balesi solist sanatçısıyım. Türkiye’nin diğer şehirlerine ve yurt dışı operalara konuk solist olarak gidiyorum. Konserler veriyorum. Üç ayrı yerde öğretmenliğim var. Yaşar Üniversitesi’nde Şan hocalığı yapıyorum. Özel olarak yurtiçi ve yurtdışında yarışma ve sınavlara hazırlanan genç opera sanatçılarına danışmanlık yapıyorum. Özel bir müzik kursunun ses atölyesi baş danışmanıyım, ayıca ses terapisi konusunda yetkin olabilmek için Yardımcı Doçent Dr. İlter Denizoğlu’yla ileri düzey çalışmalara başlayacağım. Aynı zamanda yardımımı isteyen genç sanatçılarla özel olarak çalışıyorum. Biraz da uyuyorum. (Gülümsüyoruz.) Günüm böyle geçer. Bir de her gün spor. Sporsuz bir gün düşünemiyorum.

Peki, operaya nasıl adım attın? Neden opera?

İzmir Amerikan Lisesi’nin açtığı kapılardan geçerek bu mesleği seçtim. ACI yıllarında sahnelediğimiz Damdaki Kemancı müzikali düğmeye basılan nokta oldu. Eserin rejisörü Necdet Aydın, müzik öğretmenimiz Kadriye Bayraşa ve eşi Müfit Bayraşa’nın yönlendirmeleriyle müzik yolum açıldı. 

Eğer sesle, müzikle, tiyatroyla, dansla, çok büyük saygı ve disiplin içinde çalışma isteğiyle bir şey yapmak isterseniz opera sanatçısı olmalısınız, zira hepsini içine alan, tüm bu saydıklarımın hepsinin toplandığı tek yer opera. Tek sorun, tüm yaşantınızı ona adamanız gerektiği, çünkü enstrüman içinizdedir. Biliyor musunuz, yirmi üç yıldır tüm yaşantımı sesim idare ediyor. Sabah diyeceğim günaydından, yediğimden içtiğimden, arkadaşlarımla konuşup gülüp gülemeyeceğimden, akşam kaçta yatacağıma kadar her şeyi ses telim belirler.

Bol su içip tuz yememek, ancak doğru şeyler yemek, bağışıklık seviyesini yüksek tutmak, sese ve nefese etki eder. Sırf bunların mutfağını öğrenmek için beş yıl Foniatri profesörü Fatih Öğüt ve Yardımcı Doçent Dr. İlter Denizoğlu ile hastanede çalışmalara katılıp ses teli ameliyatlarına kadar konuk oldum.

Opera solistliği hayat boyu bir maratona hazırlanmayla eş çalışma ister. Time dergisi araştırmasına göre en stresli meslekler sıralamasında okyanus dibi elektrik kaynakçılığı ve mikrobeyin cerrahisinden sonra üçüncü sırada geliyor.

İzmir’den başka Türkiye’nin hangi şehirlerinde sahne aldın? Türkiye’de opera ne durumda?

Türkiye’de Devlet Opera ve Balesi’nin bulunduğu şehirler Ankara, İstanbul, İzmir, Samsun, Mersin ve Antalya. Oyunlardan ziyade sanatçılar, dönüşümlü olarak operalar arasında sahne alır. Ben, İzmir dışında İstanbul, Ankara, Antalya ve Samsun Devlet Opera ve Balesi’nde sahne aldım. Biz devlet memuruyuz. Memuriyet düzeni sanatta değişmeli ancak şu anda öngörülen düzenlemelerle değil.


Yurtdışındaki operalarda sahne almak için nasıl bir prosedür uygulanıyor

Yurtdışına gidiş, ülkelerden gelen isteklerle oluyor. Dünya çapında titiz bir eleme ile oluşturulan kadrolarda yer almanız zor. Ses rengi, deneyim, oyunculuk başarısı ve dünya çapında ses getiren önceki rolleri sayesinde seçilen sanatçıları davet ediyorlar. Masraflarımızı onlar üstleniyor. Türk sanatçıların dezavantajları var; AB dolaşımı zor, vergi konusu zor, çalışma izni almak zor, dolayısıyla yabancı sanatçı için ödedikleri bedel daha yüksek oluyor. Netice itibariyle davet alabilmek için oradaki sanatçıdan daha iyi olmak durumdasınız. Ancak Avrupa’da son beş altı yıldır mali sıkıntı gözlemleniyor, Avrupa davet konusunda sıkıştı. Birçok ülke operaları kapanma noktasında. Hatta İtalya’da durum çok vahim.


Türkiye ve yurtdışı deneyimlerini kıyaslarsan farklılıklar neler?

Türkiye’de bir opera iki üç ayda hazırlanır. Bu çok uzun bir süre ve de eleştiri alıyor. Halbuki Avrupa ve festival yapan hızlı ülkelerde bu süre bir ay veya daha az. Bir örnek vereyim; Sadece solist sanatçıları ile değil aynı zamanda dünyaca ünlü opera şefleri ve rejisörleri ile dünyanın en önemli opera etkinliklerinden sayılan, Rusya’nın en eski opera festivali olan Fyodor Şalyapin Opera Festivali’ne geçen yıl davet edildim. Turandot operasında ‘Calaf’ rolü için sadece iki gün prova yaptım. Önceden burada hazırlandım, orada sacede bir gün solist şef ile çalıştık, bir gün de sahne provası yaptık. Ertesi gün dinlendik, ardından Aida operasının provasını yapıp ‘Radames’ rolünü seslendirdim. Tek koro, tek orkestra, 15 gün içinde 12 büyük opera eseri ve 2 konser yaptık. Gündüz prova, akşam temsil. Tam bir maraton.


En çok oynamayı sevdiğin rol hangisi ve neden?

Şu ana kadar oynadığım roller içinde düşünürsek ilk sırada ‘Otello’ var sonra Carmen’den ‘Don Jose’. Otello, içinde tüm söyleme tekniklerini ve gücü barındıran oyunculuğun en üst düzeyde olması gereken bir Verdi eseri. Duygusallıktan kıskançlığa, kıskançlıktan deliliğe, delilikten vicdan azabına kadar her şeyi oynamanız gerekiyor, bunu üç saat boyunca sesinize yansıtmanız gerekiyor. Aynı değişken yapı ‘Don Jose’de var. Bu benim için çok önemli. Bir Otello temsilinden çıkışta iki buçuk üç kilo kaybetmiş oluyorum.

Levent her zaman çıtayı yüksekte tutan bir kişi. Zoru başarmayı tercih ediyor. Adeta bir meydan okuma. Acaba bu duyguyu okulumuz ACI mı aşılıyor diye içimden geçirmiyor değilim.

Bu arada motorsiklet tutkunu olarak geziler yaptığını, dalgıç olduğunu ve de yelken yarışlarına katıldığını öğreniyorum. Nefesim kesilmek üzere. Bu kadar işinin arasında bu etkinlikleri hangi zaman diliminde yaptığını gerçekten çok merak ediyorum.

Levent’i deşifre etmeye devam ediyorum…

 

Sahnede hiç aksilik oldu mu, unuttuğun replik gibi, olursa nasıl üstesinden geliyorsun?

Olmaz olur mu? Ama size bir şey itiraf edeyim; Türkçe tercümeyle yapılan yabancı operetlerde sahne üzerinde söylemem gereken repliği unutup kendi sözlerimi yazmam konusunda çok ünlüyümdür. Bir anı aktarmak isterim; aynı rolü söylediğimiz tenor arkadaşım bir gün gelip “bugünkü temsilin kaydını bulmamız lazım çünkü senin sahnede doğaçlama yaptığın sözler müziğe çok daha uygun oldu” dedi. Hala gülüşürüz.

Levent, dünyaca ünlü Tenor Andrea Bocelli tarafından kurulan ve Mozart, Bellini, Verdi, Puccini’nin en ünlü opera ve müzikal klasiklerini kendilerine has yorumlarıyla seslendiren dört İtalyan sopranodan oluşan Le Div4s ile birlikte bir kez İstanbul’da, bir kez de İzmir’de aynı sahnede yer aldı. Aynı konseri önümüzdeki aylarda İtalya’da bir kez daha yapmak üzere hazırlanıyorlar.

Diğer bir projesi de www.babilsarkilari.com adresini tıkladığınızda karşınıza çıkıyor; 21 ayrı ülkenin en beğenilen parçalarının büyük senfonik orkestra için özel düzenlemelerle orijinal dillerinde seslendirilişi. Bu proje, İtalyan soprano Patrizia Zanardi, İzmir Devlet Opera ve Bale müzik direktörü Arjantinli şef Tulio Varas ve Levent Gündüz 3D mapping eşliğinde müziğin birleştiriciliği ve barış teması altında bir çalışma.

 

Gelecek ile ilgili hedeflerin, düşüncelerin neler?

Yapabildiğim yere kadar sahnelerde olmak ve mümkünse yeni seslere danışmanlık yaparak onları sahnelere kazandırmak. Yani öğretmenin ötesinde tecrübe paylaşmak. Çocuk gelip, bunu yapamıyorum, diyor, ben onu çözüyorum. Herkesin enstrümanı içinde olduğu için herkesin fiziksel ve psikolojik durumu farklı, herkese aynı şeyi öğretemezsiniz. Her öğrenciye öğretilen özel olmalı, kişiye özel. Bu fikirle hareket ettiğim için yeteneği olan engelli çocuklarla rahat çalışıyorum.

Bu yaklaşımı, Yaşar Üniversitesi Şan Bölümü öğrencisi otizmli Recep Ege Altıncıoğlu’na uygulayarak onun, Kanada’nın Vancouver kentinde Kasım 2017’de yapılan 8. ANCA Dünya Otizm Festivali’nde ‘Performans Sanatları’ kategorisinde opera aryası söyleyerek birincilik ödülü almasında çok büyük rol oynadı. “Bilimsel araştırmalarım sonucu Recep’in konsantrasyonunu toplama yollarını bulmam, duyduğu sesi taklit edebilme potansiyelini ve tüm duyularını birleştirerek daha kolay öğrendiğini fark etmem ile Recep’in olağanüstü duyum gücü ve güçlü sesini harmanlayarak ona uygun repertuvarla başarıyı yakalamasını sağladığımız düşüncesindeyim,” diye açıklıyor öğrencisi Recep’in hayatına dokunuşunu ve otizme yaklaşımda, sanat aracılığıyla farkındalık yaratışını.

Titiz ve duyarlı çalışmalarına sıkı bir disiplinle devam eden sevgili Levent Gündüz’e teşekkür ediyor ve yolunun her daim açık olmasını diliyoruz.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
More Like This
KOLEKTİF HAFIZA / COLLECTIVE MEMORY
Nükhet İzmiroglu ('71)

1969’dan Bir Gezi

Kolej’in birkaç günlük yurtiçi gezileri olurdu. Gezmeye, yeni yerler görmeye çok meraklı ben, bu gezilere katılarak Türkiye’nin birçok yerini görme fırsatını elde ettim. En büyük kazancım ise Türkiye’nin batısından doğusuna,

DAHA FAZLASI / Read More »
SÖYLEŞİ / INTERVIEW
Bahar Vardarli ('68)

MECOR’da bir ACI’lı Bir Başkan

Bizim Dipnot Kitap kulübümüze üye olduktan sonra tanıdığımız ve ilk günde oluşan hayranlığımızın zaman içerisinde daha da arttığı Özge’miz (Prof. Dr. Özge Yılmaz’94) şimdi de bizlere duyurduğu onur verici bir

DAHA FAZLASI / Read More »
UNUTMAYACAĞIZ / WE WON'T FORGET
Fırat Yücel ('97)

Sinema Çadırları: Mavi Kuşlar Antakya’da

Getting your Trinity Audio player ready… Hatay’a Mavi Kuş Dayanışması‘nın gönüllülere yönelik çağrısıyla, depremin kırkıncı gününün hemen sonrasında, 19 Mart’ta gittik. Mavi Kuş Dayanışması, Documentarist – İstanbul Belgesel Günleri ve

DAHA FAZLASI / Read More »