kÜNYE

İşte Biz

Yeni bir mecrada  yepyeni bir maceraya başlarken, aramızdan ayrılanları ve The Beacon’ın gelişim serüveninde büyük emeği olanları da anmak isteriz.

The Beacon kapağının arkasındadır yeri. Küçük bir yer kaplar. “İmtiyaz sahibi” ile başlar, “Baskı Tarihi” ile biter. Tıpkı bizim Ekim’de başlayıp Nisan’da bitirdiğimiz çalışmalarımız gibi. Listedekiler okur için sadece birer mezun ismi, The Beacon bir mezuniyet dergisidir. Ancak o isimler için The Beacon bir tutku, bir aşk, bir heyecan ve büyük bir paylaşımdır.

Yazı geçirip okul açıldığında birbirimizi ilk gördüğümüz an hemen ortaya “Beacon ne zaman toplanacak?” sorusu atılır. Herkes yeni bir macera için çoşkulu ve inanın biraz da karamsardır.

Sorular, kaygılar etrafta uçuşur. “Yeni sayıyı nasıl daha da geliştirebiliriz?”, “Tabii ki daha iyi olmalı!”, “Taze kan bulunmalı!”, “Bol bol reklam almalı!”, “Kapak resmi ne olacak?” ve en son ağızdan dökülen “Ben hazırım, hadi toplanalım,” ile bu adrenalin akışı hepimizi içine alır ve ayaküstü ilk toplantıya karar verilir.

İlk toplantı. Sarılıp öpüşmeler, heyecanlı konuşmalar, hepsi yeni sayının ilk adımıdır, merhabasıdır, hoşgeldinidir. Her zaman için Blake House’tadır. Kapıyı açtığımda Destina elinde bir demet çiçek ve sıcacık börek kutusu ile karşımdadır. Çiçekler, yol Alma Mater’ları ve son çıkan mezunlar dergileri ise Alaçatı’dandır. Kapı kapanmaz, zira bir yolculuğa çıkacakmış gibi elinde küçük bir valizle Hülda gözükür. Valizin içinde Beacon’ın ilk sayısından tutun da Amerika’nın bütün kolejlerinin Alma Mater’ları ve son çıkan mezunlar dergileri vardır. Dergiler incelenip bize faydalı olup olmayacağına bakılacaktır. Gelenler bu kez Sevin Abla ve Aynur’dur. Onların da elleri kolları dergiler ve ikramlarla doludur. Sonra sessizce Rakella süzülür içeri. Ufak tefektir fakat verdiği emek büyüktür. Derken bir taksi durur, İsmet Abla’mız iner içinden. Beacon’ın çınarıdır O. Oturur oturmaz topladığı küpürleri, küçük notları ortaya çıkarır. Bunlar, Beacon’da estireceği nostalji rüzgârının ilk işaretleridir. Bahar bahçe kapısından, Nükhet ise ön kapıdan girer içeri, kafaları ve elleri dolu, gözleri güzel bir yeni sayı müjdeler gibi pırıl pırıldır. Nükhet’in elinde bir baskı makinası eksiktir, fakat telefonu ile onu da bulunduğu yerden kullanma yeteneğine sahiptir. İşinden bizlere zaman ayırıp da gelen Aydan, bizim için bir imdat koludur, reklamda olsun, okulla ilişkilerde olsun bir S.O.S.’tir. İlk başladığı günden beri Beacon’a emeği geçen derginin vazgeçilmezi Şükran artık İzmir’de yaşamasa da uzak ellerden bize destek vermeyi sürdürecektir. Bu arada bunca yıl sayıklaya sayıklaya aranılan yeni kanlar da bulunmuştur. Üç yeni ad: Kerime Arsan, Yasemin Savranoğlu ve Ekin Gökovalı. The Beacon’a ardı ardına büyük ikramiye vurmuştur.

Heyecanın ilk toplantıdan sonra kesileceğini düşünmeyin. Son derece zengin kaynaklar, isimler ve başarılar başımızı döndürür. Tempo giderek artar. İstanbul’da bir CEO var, bir röportaj yapalım… vallahi, deniz korkusu varken yelkenliyle okyanusu geçmiş… kim, kim, kaç mezunuymuş…çocuklar fazla nostaljik olacak dergi, hep eskilerden söz etmeyelim… resim, resim, aman dikkat, sosyete mecmuasına dönmeyelim…bu yazı çok uzun olmuş, izin alıp biraz keselim…yeni çıkan kitaplar var mı sanat sayfasına…röportajı kim yapacak, ne dersin Rakella… çocuklar, gençlerden geldi mi yazılar…çok geç kaldık, en geç iki haftaya teslim edilsin tüm yazı ve röportajlar…çay mı, kahve mi…Servet, mutfağa in-çık yorduk seni oğlum, sağ olasın… buyurmaz mısınız, hiçbir şey yemediniz…mmm nefis, ah Veysi Usta kilo aldırdın yine bize…evet evet, Roma’da sahne alıyormuş, Macbeth’te… hemen arayalım, bulup ulaşalım…Bahar sen ilgilenir misin, çok güzel yazıyorsun…çocuklar 56 sayfayı geçtik, daha da gelmeyen pek çok şey var…Sevin Abla’dan izin çıktı, istediğiniz kadar sayfa, arkanızdayım dedi, yaşasın…Aydan, üniversite sonuçlarını haftaya kadar bize ulaştırır mısın…koca dergide hiç İngilizce yazı yok, biraz özen gösterelim…New York’taki toplantıdan da söz edelim…haber ilginç, Class News’ta mutlaka verelim…film güzel, yapımcı bizden, ilgilenelim… İstanbul’da bir söyleşi yapıversin Şükran, söyleyelim… 

Rakella’nın evindeyiz. Son’a yaklaşmaktayız. Yazılar masanın üstünde, kafalar yazıların üstünde. Eldeki bütün yazıları milyonuncu kez gözden geçirmek üzere toplanmışız. Tek tek her yazı bir kez daha okunmak üzere elden ele dolaşır. İnanın hâlâ bir virgül eksik, bir sözcük fazladır, kimi yazılar ise hâlâ uzunluk sınırını aşmaktadır. İlk toplantının üzerinden sanki yıllar geçmiştir. Uzun bir yoldan gelmiş gibiyizdir. Hepimizde tatlı bir yorgunluk, işimizi tam yapıp bitirmenin dayanılmaz hafifliği içindeyizdir. Başından beri sorumluluğu titizlikle yüklenen Hülda nihayet rahatlayarak baskı aşamasıyla boğuşmak üzere yükü Nükhet’e pas etmiştir. Derin bir nefes alınır, koltuklarda kaykılınır, Rakella’nın hazırladığı o güzel kek ve kurabiyelerin, Sevin Abla’dan gelen son toplantı pastasının, o yıl son kez birlikte olmanın tadı doyasıya çıkarılır ve bebeğin dünyaya geleceği büyük gün kararlaştırılır.

İşte böyle bir aşkla, tutkuyla bağlı olduğumuz okulumuzun, ACI’ımızın, geçmişten gelen nefesini, yetiştirip mezun ettiği o güzel çocukların okul sonrası yaşamlarını ve başarılarını yazıya döküp sizlerle paylaşabildiysek ne mutlu bizlere.

Hatamız var ise affola.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
More Like This
SÖYLEŞİ / INTERVIEW
Şükran Yücel ('71)

Kızıl Goncalar’da Bir ACI’lı

Geçtiğimiz televizyon sezonunun en çok konuşulan dizisi olan Kızıl Goncalar’da mezunumuz Zehra Kelleci’18 önemli bir rol üstleniyor. İlk oyunculuk deneyimini Yüzyıllık Mucize’de yaşayan Zehra Kelleci, Kızıl Goncalar’da Feyza karakterini başarıyla

DAHA FAZLASI / Read More »
FİKİR / OPINION
Basak Baran ('99)

What If I Am Creative?

The question of “What if?” is one of the core triggers of creativity. Not only considering the fields of targeted problem solving such as engineering, social sciences or design where

DAHA FAZLASI / Read More »
SANAT / THE ARTS
Raşel Rakella Asal ('69)

Gündelik Hayatın Epik Taraflarını Yakalayabilmek

Hepimizin bildiği gibi sanat sözcüğünün taşıdığı çokça anlam bulunmakta. Bu anlamlar, ciltlerce kitabı dolduruyor. İçinde bulunduğumuz dünyada iz bırakmış gerçek sanat eserlerine baktığımızda, bunların yaşamla doğrudan yakın bir bağı olduğunu

DAHA FAZLASI / Read More »