kÜNYE

Gündelik Hayatın Epik Taraflarını Yakalayabilmek

Hepimizin bildiği gibi sanat sözcüğünün taşıdığı çokça anlam bulunmakta. Bu anlamlar, ciltlerce kitabı dolduruyor. İçinde bulunduğumuz dünyada iz bırakmış gerçek sanat eserlerine baktığımızda, bunların yaşamla doğrudan yakın bir bağı olduğunu görürüz. 

Bir sanatçının yetişmesi ve gelişmesinden söz ederken çok uzun bir yolculuğu ima etmiş oluyoruz.  Bir sanatçının kendinden öncekileri izleyerek, onlara öykünerek sanatına başladığını düşündüğümüzde her sanatçının hayatında kendi sanatçısını izlemesi, onu kendince yorumlaması, ne kadar da önemlidir.  Adeta o sanatçının sanat yolculuğunda bir dönüm noktasını oluşturur. Bu bağlamda üç yüz elli tablosu yurt içi ve yurt dışında özel koleksiyonlarda ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin özel arşivinde yer alan  ACI mezunumuz ressam  Aysel Çırpanlı özgün çalışmaları ile öne çıkan bir sanatçıdır. 

Aysel Çırpanlı İzmirlilerin gerek İzmir Amerikan Kolejindeki öğretmenliğiyle gerek sanatsal üretimiyle tanıdığı bir kişi.  Sanatçı olarak dünyaya gelen ve bir sanatçı olarak yaşamayı başaran ve bu erk uğruna bir ömür harcayan sanatçılardan biri olmuştur Aysel Çırpanlı. Çalışmalarında doğrudan doğruya gerçeği değil, gördüklerinin kendisinde uyandırdığı duygu ve düşünceleri esas alarak, gerçekçiliği ve nesnelliği ikinci plana koyup, kişisel yorumlarını ön plana çıkarır. Hepsinden öte, ışık, renk ve hareket duyumlarını yaratmayı amaçlar. Rengi, eşit gölge ve tonlar yerine çok daha dağınık, seyrek fırça darbeleriyle uygulamışlardır.

Aysel Çırpanlı sanat eğitiminden aldığı hazla resmin peşine düşmüş, çalışmış, zamanını tümüyle ona ayırır olmuş. Geliştikçe çeşitli sanat üsluplarından etkilenmiş, İngiliz ressam Turner, Japon ressam Katsushika Hokusai gibi ustaları önemsemiş; kendisinin olanı aramış, denemiş, rafa kaldırmış, kendi tarihinin sayfalarına kayıtlar düşmüş. Yan yana yürüyebileceğini düşündüğü sanatçılarla, yaklaşımlarla günlerce yaşamış. Sanatta yüce olanın peşine düşmüş.  İzlenimci ressamları izlemiş, tuvale çalışmış, yağlı boya, sulu boya tekniklerini kullanmış, soyut resim üzerine kafa yormuş. Sanatta her zaman yenilikten yana olmuş. Resim sanatının genel kapsamı içinde uygulanan özel teknikler, bu sanat dalının doğası gereği olduğunun bilinciyle sürdürmüş çalışmalarını. 

Bireysel dışavurumun alabildiğine rağbet bulduğu ve yükselişe geçtiği günümüz bilgisayar çağında, bu teknolojiden yararlanmamak düşünülemezdi. Son çalışmalarında bu teknolojiden destek alarak kendi sanat tarihinin sayfalarına bu teknikten örnekler veriyor; olağanüstü resimlerini bilgisayar ekranında çiziyor. Bu bağlamda dünyaya, sanata karşı atak ve cesaretli, yaptıklarından emin, duyumları arayış içinde kendi sanatsal tavrını sergiliyor.  

Aysel Çırpanlı’nın paleti zengin ve aydınlıktır. Kendini birkaç renkle sınırlamadığı gibi, renkleri birbirine karıştırarak fazlaca bulandırmayı da tercih etmez. Onun empresyonist bir ressam sayılmasının bir nedeni de saf renklere düşkünlüğünden gelir. Aynı zamanda teknik yönden empresyonistlere yaklaşan bir yanı sanatı yalnızca görüneni aktarma olarak anlamadığı, görünenin ardındaki anlamı kavramaya çalışmasıdır.

Ona göre dışımızdaki dünya ancak bilgilerle tanınabilir. Fakat onu ancak iç dünyamız ile anlamlandırabiliriz. O nedenle iç ile dış dünya arasında zorunlu bir ilişki vardır, bunlar iç içe geçmiş çemberlerdir. Biri diğerini doğurur, öbürü ötekinin canı olur. Birleşirler, ayrılırlar fakat kopamazlar. Bu bir buluşmadır aslında.

İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksel Resim Bölümü, Zeki Faik İzer Atölyesinden mezun olan Aysel Çırpanlı, Salzburg Uluslararası Yaz Akademisi’nde Oskar Kokoshcka Atölyesinde çalıştı. İzmir’de kendi resim atölyesinde çalışmalarını sürdüren, sanat hayatı boyunca yapıtlarında farklı teknikler uygulayan Çırpanlı, hayatın akışını, sadece insan portreleri ile değil, nesnelerin ve mekânların diliyle de verdi. Çırpanlı resminde hep yeniliğin peşinden koştu. Ancak izlenimciliğe selam vermekten vazgeçmedi. 

Sanat yaşamı boyunca, üslup çizgisine şaşmaz damgasını koyabilen bir sanatçı olmuştur Aysel Çırpanlı. Duygu zenginliği, fikirsel çalışmalara düşkünlüğü, entelektüelliğinden gelir. Eserlerinde bir şiir havası vardır. Renklendirme anlayışı ise izlenimci buluşlarla kendini göstermiştir.

Tuvallerinde sokakta bir dilenci, penceresinden geçen bulutlar, evinin önünde iş bekleyen Roman işçi kadınlar, evinin karşısında çamaşır seren bir ev kadını, kısaca hayatta gördüğü her şeyi tuvaline taşır.  Kimisi hayali resimler, kimisi soyut resimler. Onda tekrarın peşinden gitmektense, kendi gözlemlerinden yola çıkarak, yeni bir bakış açısı getirmenin hazzı baskındır. Ona göre dışımızdaki dünya ancak bilgilerle tanınabilir. Fakat onu ancak iç dünyamız ile anlamlandırabiliriz. O nedenle iç ile dış dünya arasında zorunlu bir ilişki vardır, bunlar iç içe geçmiş çemberlerdir. Biri diğerini doğurur, öbürü ötekinin canı olur.  Birleşirler, ayrılırlar fakat kopamazlar. Bu bir buluşmadır aslında.

Aysel Çırpanlı ile 2015 yılında yaptığım bir röportajda resim sanatına dair görüşlerini şöyle açıklamıştı:

“Benim görüşüme göre resimle uğraşan biri hayatı boyunca öğrencidir. Ben öyleyim… Kendisini yeni formlar, yeni renkler ve yeni negatif, pozitif alanların dengelerini yaratmaya adayan bir öğrenci. Her resim bir bütün olarak soyut ya da klasik olsun bir ruh taşımalıdır. Resim almalı, nefes vermelidir. Ressam da bir rehber gibi, izleyicisini tuvalinin içinde gezdirebilmelidir. Benim tüm yaşamım, sanata verdiğim bu değerleri uygulama çabası içinde geçmiştir diye özetlenebilir.”

Aysel Çırpanlı sanata, resme, dünyaya, yaşama izlenimcilerin yolundan çıkarak eserler üretiyorsa da o kendi özgün yanını, rengini bulmuş bir sanatçı. Onun resimlerine bakmak bir yaşama, bir anlatıya bakmak gibidir. Onun bir resmi tıpkı bir masal, bir öykü ya da bir insan yaşamı gibidir.

Resimlerine birikmiş yaşanmışlık izlerini yakalarsınız. Her şey insana aittir. Nesneler, yeryüzü, gökyüzü, bulutlar, resim malzemeleri insana hizmet etmelidir. Çünkü dünya ve yaşam sanatta özetlenmiştir.  Adeta bir davettir onun resimleri. Bizlere bir şeyleri çağrıştırır gibidir. Kavrayışımız değişir, duyumlarımız zenginleşir, başkalaşırız.  An gelir gerçeğin ne olup olmadığının artık bir anlamı kalmaz. Çünkü yeni bir gerçek kurgulanmıştır. Dünyaya ve insana ait basit bir öykü kurulmuştur. Kendi varlığının, varoluşunun ve bireyselliğinin altını çizmeye, tadını çıkarmaya çalışan bir tavır içindedir. Küçük bir dokunuş, tanıdık bir bakış, bir görüntüde dondurulmuş zaman, hayattan sahneler… Her şey malzemesi oluverir. Yaptığı her şeyde, kurduğu her ilişkide, her imajda sizi bir duygusallığa taşır. Ona göre sanat açık konuşmalıdır. Açık olmak, konuşmak ne anlamda ise, o kadar açık konuşmak. Gevelemeden, süslemeden, kamuflajlara gitmeden…

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
More Like This
FİKİR / OPINION
Raşel Rakella Asal ('69)

Yağ Satarım, Bal Satarım

Oyunları düşünüyorum, çocukluk oyunlarımızı… Top çok önemli bir oyun arkadaşımızdı. Havaya atma, dönme, bir, iki, üç… Bacak arasından geçirme, kepçe… Bir, iki, üç… Oyuna kim başlayacak ile işaret parmağı ağız

DAHA FAZLASI / Read More »
SANAT / THE ARTS
Kerime Arsan ('70)

Eskiİz’de Güzel Bir Başlangıç

The Beacon dijital hayatına başladı ve küçük adımlarla yeni bir YouTube macerasına atılıyor. Henüz acemiyiz, ancak artık podcast ve video içerikleri de kullanabileceğimiz için heyecanlıyız.  Kemeraltı’nda Eskiiz Galeri’de gerçekleştirdiğimiz bu

DAHA FAZLASI / Read More »
KÜLTÜR & YAŞAM / CULTURE & LIFE
Nur Öztin Kurak ('83)

ACI Canada Book Club

Yaşamın koşturması içerisinde çok düşünmüyoruz ama, bazen öyle anlar yaşıyoruz ki ACI gibi bir okulun hayatımızı nasıl şekillendirdiğini daha iyi anlıyoruz. Sanırım benim için ACI’ın hayatıma dokunduğu en önemli alanlardan

DAHA FAZLASI / Read More »
KOLEKTİF HAFIZA / COLLECTIVE MEMORY
Nükhet İzmiroglu ('71)

1969’dan Bir Gezi

Kolej’in birkaç günlük yurtiçi gezileri olurdu. Gezmeye, yeni yerler görmeye çok meraklı ben, bu gezilere katılarak Türkiye’nin birçok yerini görme fırsatını elde ettim. En büyük kazancım ise Türkiye’nin batısından doğusuna,

DAHA FAZLASI / Read More »