kÜNYE

Eski Fotoğraflar

“Eski Sayılardan” dosyamızı, mezunumuz Nitsa Çukurel Kapancıoğulları’nın (‘99) 135. yıl Özel Sayısı için 2014 yılında kaleme aldığı yazı ile açıyoruz.

Önümde 135 yıla ait fotoğraflar, ne yazsam diye düşünüp duruyorum. Kendi albümlerimi de indiriyorum raftan. Baktıkça daha da zorlaşıyor karar vermek. Çünkü, geri dönüp baktığımda, okula dair birçok şey,  mezun olduğumuz günden, o gün hissettiklerimizden çok farklı… 

Hiç ayrılmayacağını sandığımız, isimlerinin yanına “4ever”lar yazdığımız kalabalık arkadaş grupları birer birer dağıldı dünyanın dört bir yanına. Yıllar sonra bir “reunion” esnasında hal hatır sorarken buluyoruz ancak birbirimizi. 

Bizimkini “gelmiş geçmiş en efsanevi dönem” ilan etmemizin üzerinden kim bilir kaç tane efsane dönem geçti. Halbuki en çok biz gülmüştük, en acayip şakaları biz yapmıştık, hem akılIlydık hem başarılıydık hem de eğlence bizden sorulurdu. Oysa şimdi birçoğumuzun çocukları, torunları var ve kendi hikâyelerini yaratıyor her biri. Biz ise, kendi efsanemizi paylaştığımız kişilerin yeri geldiğinde adını dahi hatırlayamayabiliyoruz. 

Sayısız anı biriktirdiğim bu duvarlara şimdi dönüp baktığımda; mezuniyet günlerindeki kadar heyecanla çarpmıyor kalbim. Kep fırlattığımız gün içimizden fırlayacakmış sandığımız duygular, o kepin püskülü gibi, ara sıra bakılmak üzere bir kutuya kaldırılmış, tatlı bir hatıraya dönüşmüş gibi. 

(Yazının yalnızca başını okuyanların “böyle 135. Yıl yazısı mı olur” diye sinirlenmeye başladıkları noktadayız sanırım. Biraz daha sabır, birkaç cümle sonra gönlünüzü alacağım…) 

ACI’lı olsun olmasın, (travmatik durumlar ya da zor dönemler yaşayanlar hariç) herkes ortaokul-lise dönemini yüzünde benzer bir ifade ile anar. Üniversite, eskiden yaşanmış bir mahalle, ülke/şehir gibi, fotoğraflara ve zihnin ücra köşelerine yerleşmiş başka bir sürü şey de bu ifadeden nasibini alır: Bir yandan melankolik bir şekilde göklere bakarken diğer yandan gülümseyen, “Çok şey söyleyeceğim de nereden başlasam ki” tadında abuk bir ifade. 

Peki, madem ki hal böyle, benim için ACI’yı bütün bunlardan ayrı kılan, özel yapan, oturup gecenin bir saatinde bu yazıyı yazmaya iten ne var?

Öncelikle, her ne kadar başlarda tahmin ettiğimiz kadar çok sayıda olmasa bile, kalan dostluklarımız hiç de kolay bulunur cinsten değiller. "Arkadaş" sözcüğünü her zaman sevmişimdir, "arkanı yaslayacağın, sırt sırta verdiğin kişi" anlamına gelir. Tam da böyle arkadaşlıklar kaldı bana ACI'dan: Kimi zaman aylarca sesini duymadığım, ama bir araya geldiğimizde sanki daha dün görmüşüm gibi hissettiğim insanlar. Güzel zamanlarını paylaşmak için sabırsızlandığım, kötü zamanlarımda ise yanımda olmak için her şeylerini feda edeceklerini bildiğim dostlar... Tek başına bu bile yeter.

(Başladım mı ufaktan kendimi affettirmeye?) 

Okulun kazandırmış olduğu girişkenlik var mesela. Kocaman yemek masalarında hep farklı insanlarla bir araya gelmeye, her yıl değişen sınıf arkadaşlarına ve neredeyse kulağımızdan tutup sürüklendiğimiz sayısız sosyal aktivitelere borçlu olduğumuzu düşünüyorum bunu. Bana kazandırdığı, her ortama uyum sağlayabilme ve herkesle konuşacak bir şeyler bulabilme becerisi ACI’ı benim için özel kılan şeylerden biri. 

Akademik olarak bakarsak bana çok önemli bir şey öğretti ACI: Her şeyi bilmeyi özendirmek yerine, neyi nerede bulabileceğimi göstermek gibi inanılmaz faydalı bir yetenek kazandırdı. Bunun sayesinde kazandığım zamanın haddi hesabı yoktur. Sorun değil çözüm odaklı bir bakış açısını pekiştirdi hep, hayatımın her alanında bunun elle tutulur faydalarını gördüm. 

Alakasız bir yerde tanışıp çabucak kaynaştığım, ekip olarak yapılacak işlerde genellikle en kolay işbirliği yaptığım, hiç görmediğim halde “sanki seni önceden tanıyormuşum gibi hissediyorum” dediğim birçok kişi, sorduğumda ACl’lı çıkıyor. Bu kadar geniş çapta bir ortak altyapıya sahip olmak yabana atılacak bir özellik değil. 

Sık sık başarı öykülerini okuduğumuz bir sürü ACI mezunu var. Arkadaşlarım veya sima olarak tanıdıklarımın yanı sıra, daha önce adını bile duymamış olduğum, dünyanın dört bir yanında her alanda irili ufaklı sayısız güzel işe imza atmış kişiler hakkında, sanki bu başarıya ailemden biri ulaşmışçasına heyecanla seviniyorum. Bir yerlerde birilerinin de benimle ilgili aynı şeyleri hissettiğini biliyor, hatta kimi zaman naçizane icraatlarım ile ilgili bu ilgiyi bizzat duyuyor, görüyorum. Bir nevi aile aidiyeti ile sarmalıyor ACI insanı, bir okul olmanın ötesinde. 

İşte bu yüzden, buradan ayrıldığımda hissettiklerimden bambaşka da olsa, yine yoğun duygular ile bakıyorum bu gece 135 yılın fotoğraflarına. Gestalt psikolojisinin anayasasını oluşturan “Bütün, parçaların toplamından daha fazlasıdır” sözünü anıyorum: Yalnızca insanlar, tek başına binalar, sadece yaşanmışlıklar değil bu fotoğraflardan fışkıran, bunların bir araya gelmesiyle oluşan, ama hepsinden daha büyük bir şey. Hayal kurup aralarında dolaşıyorum, en baştan bugüne kadar. Zamanlar, giysiler, durumlar, hayatlar değişiyor zaman içinde yaptığım hayali yolculuğumda, ama hiçbir durakta yabancılık çekmiyorum, değişen bunca şeyin arasında bazı şeyler hep aynı, dost gibi samimi, dağ gibi dimdik, geçmiş gibi tanıdık ve ev gibi huzur verici kalıyor…

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
More Like This
KOLEKTİF HAFIZA / COLLECTIVE MEMORY
Nükhet İzmiroglu ('71)

1969’dan Bir Gezi

Kolej’in birkaç günlük yurtiçi gezileri olurdu. Gezmeye, yeni yerler görmeye çok meraklı ben, bu gezilere katılarak Türkiye’nin birçok yerini görme fırsatını elde ettim. En büyük kazancım ise Türkiye’nin batısından doğusuna,

DAHA FAZLASI / Read More »
SÖYLEŞİ / INTERVIEW
Bahar Vardarli ('68)

MECOR’da bir ACI’lı Bir Başkan

Bizim Dipnot Kitap kulübümüze üye olduktan sonra tanıdığımız ve ilk günde oluşan hayranlığımızın zaman içerisinde daha da arttığı Özge’miz (Prof. Dr. Özge Yılmaz’94) şimdi de bizlere duyurduğu onur verici bir

DAHA FAZLASI / Read More »
UNUTMAYACAĞIZ / WE WON'T FORGET
Fırat Yücel ('97)

Sinema Çadırları: Mavi Kuşlar Antakya’da

Getting your Trinity Audio player ready… Hatay’a Mavi Kuş Dayanışması‘nın gönüllülere yönelik çağrısıyla, depremin kırkıncı gününün hemen sonrasında, 19 Mart’ta gittik. Mavi Kuş Dayanışması, Documentarist – İstanbul Belgesel Günleri ve

DAHA FAZLASI / Read More »