20 Aralık 2021’de aramızdan ayrılan, okulumuzun simge isimlerinden değerli Ayşe Mayda’yı sevgi ve rahmetle anıyoruz.
Yaşamın bazı anları vardır, bir an’ı ötekilerin arasından çekip alan, ona bir yücelik katan, onu ayrı bir önem ve olağanüstülükle donatan. Yaşamı yaşanabilir kılan anlardan birini yaşıyoruz. Bu yıl dalya diyecek güzel İzmir’in zarif kadını Ayşe Mayda. Herkese kısmet olmayacak kadar renkli, dolu dolu geçmiş yaşamına onlarca dost, anı, gezi, hayır işleri, hüzünler ve güzellikler sığdırmış. Ayşe Mayda sadece Cumhuriyet döneminin değil, bugün bile birçok kadının örnek alacağı rol model olmuş aydın bir Cumhuriyet kadını.
Onu ilk gördüğüm günü hatırlıyorum. Çocukluk yıllarımın ortodontistiydi. Annemden duyduklarımdan çocuk gözüyle onun başarılı iş girişimlerini biliyordum. Muayenesinde bir yandan benim dişlerimin üzerinde çalışırken bitmek bilmez kolej gündemi hiç eksik olmazdı. Daha sonra büyüdüm, onu tanıdıkça onun yaptıklarını gerek basından, gerek ACI camiasından öğrendim. Sonraki yıllarda onun Türkiye’nin ilk kadın ortodontisti olduğunu öğrenecektim. İstanbul’daki Diş Hekimliği eğitimini bitirdikten sonra, 1945 yılında İzmir’e dönüp muayenehane açmasıyla meslek hayatına başlamış oluyordu. O yıllar için güzel bir klinikti. Bir levha üzerindeki ‘ortodontist-eğri dişleri düzeltir’ yazısıyla hayata açılmıştı. O yılların dünyaca ünlü hocası olan ve bugün bile hâlâ kitapları okutulan Prof. Alfred Kantorowicz’in gözde öğrencisi olmasının üne kavuşmasında payı olduğunu, hatta ortodontist olarak ismen kitabında yer almış olduğunu, böylece Amerika tıp basınında ortodonti tarihine geçmiş olduğunu daha sonra öğrenecektim.
Ayşe Mayda İzmir’e döndükten sonra önce İkinci Beyler Sokağı’nda, sonra Ankara Palas Oteli’nin büro olarak tasarlanan odalarından birinde sürdürmüş mesleğini. 1983 yılında vedalaşmış hastalarıyla. Pek çok zorlukla savaştığı günleri şöyle anlatıyor: “Ben çok mücadele ettim. Çünkü o yıllarda ortodontisliğin ne olduğu bilinmiyor. Herkes ‘çocuğumun dişlerini oynatma,’ diyor. Savaş yılları, malzeme yok, tel yok. Avrupa’ya giden arkadaşlarımızdan rica ediyoruz malzeme için. Kemeraltı’nda elektrikçilere gidip bantları yapıştırtıyorum. Sterilizatör bile bilinmiyordu. Bir mühendis arkadaşımla ilk sterilizasyon makinesini yaptırtmıştım. Berberlerin dişçilik yaptığı, insanların yüzünün apselerle şiştiği, antibiyotiklerin bilinmediği yıllardı. Ama ben işimle kabul ettirdim kendimi. Kendini kabul ettirmek lafla olmaz. Güzel bir iş yaptın mı karşındaki de görür takdir eder seni.”
Yaşam mozaiğinin olağanüstü örgüsüne biz de tanıklık ediyoruz. Hep gülümseyerek konuşan bir insan. Kaynağını insan sevgisinden alan, o unutulmaz gülücüğü. Erdemi, hoşgörüyü, içtenliği, açık yürekliliği yansıttığı o gülücüğü. İnsana yaşam sevinci aşılayan o gülücüğü.
Ayşe Mayda eğitim ve iş yaşamı boyunca İstanbul’un da, İzmir’in de en güzel yıllarına tanıklık etmiş. İzmir’de entelektüel, eğitimli, aydın insanlar hep yoldaşı arkadaşı olmuş. Kendi döneminin İzmir’ine dönüyor anlatırken: “İzmir’in böyle büyüyeceğini hayal bile edemezdim. Ben İzmir’i çok beğenirdim. Tramvay Caddesi derdik benim oturduğum semte, Mithatpaşa Caddesi değildi o zaman. Bütün köşklerin bahçesinde yaseminler, güller mis gibi kokardı okula giderken. Benim zamanımda kadınlar sokağa pek çıkmazdı, evdeydi. Atatürk’ten evvel atlı tramvaylar vardı. Ortada perde olur, önde erkekler arkada kadınlar otururdu. Sonra tramvaylar iki türlü oldu,” diyor.
“İnsanın en iyisi, insana en çok yararı dokunanıdır.” Bugün bireylerin, liderlerin, halkların kendi içlerinde sorgulamaları gereken güçlü bir söz bu. Başkalarına ve kendimize ne getiriyoruz? İnsanlara nasıl yarar sağlıyoruz? İnsan sevgisinden başka kılavuzumuz var mı?
Ayşe Mayda kendisinin de söylediği gibi şanslı bir çocuk olarak doğmuş. Hem varlıklı hem de çocuğunu özel bir okula gönderecek, Türkiye’nin ilk kadın ortodontisti olmasına yol açacak geniş görüşlü bir ailenin çocuğu olmuş. Mayda şunları anlatıyor ailesine ilişkin: “Babam çok varlıklı bir insandı, nakliyeciydi, ama İzmir’in bütün nakliyesini düşünün. Biz ilk defa Beyler Sokağı’nda otururduk. Bizim büyük mağazalarımız vardı, belki 40 tane de arabası vardı babamın. Hiç unutmuyorum babam, Birinci Dünya Harbi’nde katana atlarımızı askeriyeye vermişti top arabalarında kullanılması için. Büyük katanalar. İngiliz Bahçesi’nde yerlerimiz vardı. Tepecik tarafında su depoları filan var ya, oralarda bir yerdeydi o atların ahırları. Bizim atlar hatta yarışmaya girerdi, güzellik yarışmasında birinci gelirdi.”
Babasının Kemeraltı’ndaki işyerlerine ilişkin bilgi verirken az önce oradan gelmiş gibi canlı anlatıyor Ayşe Mayda. O yılların Kemeraltı’nı dinliyoruz kendisinden: “Salih Ağa İş Hanı vardı, orası da bizimdi. Başta Şaphane vardı, Şaphane Sokağı, şaphanemiz, yağhanemiz vardı. Ondan sonra Palamut Hanı vardı. Ekmekçibaşı Hanı da denirdi. O Şaphane Sokağı’nda ve arkasında Sulu Mezar vardı. Sulu Mezar Sokağı’nın orada Cezayir Hanı vardı. O Cezayir Hanı hâlâ duruyor. Babam Cezayir Hanı’nı işletirdi. Babam incir, üzüm, palamut işi de yapardı. O yıllarda tütün bilinmezdi İzmir’de. Tütün, muhacirler geldikten sonra başladı. İncir zamanı oldu mu Ağustos’ta, babam kıyameti kopartırdı. Hanlar temizlenir, develerle Aydın’dan incir gelirdi. Üzüm de Manisa’dan trenle gelirdi. Sonra babam onları depolarda işletirdi. Hiç unutmam, incirler için Kordon’dan denizden su alırdı kadınlar, incirleri suya basarlar, katlayıp kutulara yerleştirirlerdi.”
Ayşe Mayda Atatürk’ü de birçok defa görenlerden. 1934 yılında Atatürk’ün İran Şahı ile İzmir’e gelişini çok net hatırlıyor. Ellerinde karanfillerle Atatürk’ü görmek için caddede koşturduklarını anlatıyor. Anılarını paylaşıyor, masal dinler gibi dinliyoruz: “Bir kere Sadık Bey Gazinosu’nun orada gördüm Atatürk’ü, dans ederken. Sadık Bey Latife Hanım’ın dedesi. Muammer Bey’in babası. Onun yukarıda yazlığı vardı. Orada balo yapıldı. Hepimiz koştuk gittik. Beyaz perdeler var aradan bakıyoruz. Atatürk geldi, yanında Salih Bozok var, yaveriydi. 1934 gibi olmalı. Atatürk, Hâkimiyeti Milliye’nin bir öğretmeni vardı, Çetin Bey’di sanırım, onun hanımıyla dans ettiler. Atatürk, çok yakışıklıydı. Atatürk gelip de bizi beğeniverirse diye saklanırdık. Atatürk bir vals yapardı, fraklarının kuyrukları uçardı adeta. Başka türlüydü o dansı izlemek.”
Kaç insan vardır konuşmaya başladığında sussun istemezsiniz?
Kaç insan vardır yüzünün ardında bir toplumun tarihini görürsünüz?
Ayşe Mayda Cumhuriyet dönemi kuşağı diye adlandırdığımız o bulunmaz kuşağın temsilcilerinden biri. Bu kuşağın her bireyi, alçak gönüllülükleriyle bizi tutsak eder kendilerine. O alçak gönüllüğün ardında koca bir ülkenin destanı yatar. Şu sözü duymuşsunuzdur: “İnsanın en iyisi, insana en çok yararı dokunanıdır.” Bugün bireylerin, liderlerin, halkların kendi içlerinde sorgulamaları gereken güçlü bir söz bu. Başkalarına ve kendimize ne getiriyoruz? İnsanlara nasıl yarar sağlıyoruz? İnsan sevgisinden başka kılavuzumuz var mı?
Çok yönlü kişiliği ile öne çıkıyor önce Ayşe Mayda. İstanbul’da 1940’larda Diş Hekimleri Derneği’ni kuruyor. 1945’te İzmir’e yerleştiğinde bu faaliyetini sürdürüyor. Soroptimistler Derneği, Amerikan Kız Koleji’nden Yetişenler Derneği, Hayvan Sevenler ve Koruyanlar Derneği’nin kurucularından, Afrodisias Derneği’nin ilk üyelerinden oluyor. Türk Amerikan Derneği, Yardım Sevenler Derneği, Milli Kütüphane gibi birçok derneğin de üyesi.
İnsanların önüne güzel ufuklar açan, farklı bakış açıları kazandıran yaşam tarzıyla Ayşe Mayda bir bilinçtir. Sağduyulu, akıllı, sağlıklı düşüncenin çözüm üreten olgun yaklaşımlarıyla hep karşımızdadır. ACI mezunlarının en dinamik gücü olarak eğitime verdiği destekle ACI yaşamını zenginleştiren yine odur.
Yaşama geçirdiği projeleri şöyle sıralayabiliriz: Kardeşi Seniha Mayda adına bir okulun yaptırılması, ACI’da kütüphanenin üst kısmının teras olarak değerlendirilmesi, Küçükyalı’da bir Sağlık Ocağı, Zeynep Kamil Hastanesi’nde bir bölümün gerekli tıbbı malzemeyle donatılması, babasının Konyalı olması nedeniyle Konya’da babasının adına Salih Ağa Çeşmesi’ni bağışlaması…
Her şeyi her daim gözlerimizin içine sevgiyle bakarak anlatıyor. Ülkesine ve insanımıza eğitim, kültür, sanat, bilim alanlarında alkışa değer katkılar sağlamaya azimle devam ediyor. Yaptıkları hizmetlerin anlatılmasından ise hiç mi hiç hoşlanmıyor. Ayşe Mayda’yı hiç kuşkunuz olmasın ki, insanlığa adanmış o yüce hizmet aşkı yaşatıyor. Bir de kentine, İzmir’ine, okuluna, ACI’ya ve onların da kendisine duyduğu sevgi. Bu sevgi öyle bir sevgi ki umut dolu dünyaların kapılarını açıyor…
Ayşe Mayda demek geleceği düşünerek bugünü dolu dolu yaşamak, bugünden çalışarak yarını hazırlamak demek. Sayısız başarıya imza atmak, mutluluk saçmak, hoş hatıralar biriktirerek yarınlara kararlı bir şekilde yürümek demek.
Sessiz sedasız gerçekleştirdikleri bir bir açığa çıktıkça daha çok alkışlanıyor, daha da büyüyor yüreklerde, daha da çok bağırlara basılıyor Ayşe Mayda. O artık bir simge. Kentimizin ve ACI’nın en güzel simgesi Ayşe Mayda.Bunca yıl çok ışık biriktirdi avuçlarında, sevgi dokudu tek tek parmaklarıyla. Her birimizi sevgiyle kucakladı o coşkulu kollarıyla. Bir kez daha kucaklıyor bizi Ayşe Mayda. Bir kez daha bir Cumhuriyet kadını karşılıyor bizi ve biz…ve biz…bir kez daha vuruluyoruz ona…