kÜNYE

Biz Kolejliyiz!

Okulumuzun gelenekleri deyince aklınıza ilk neler geliyor? Benim ilk aklıma gelen okul alkışımız. Bilmeyen için zor, bilen için çok kolay bir ritmi var. Okulun son günü kapanış törenindekine denk gelirseniz hızına yetişmeniz zor. Sonra Bazaar Day’imiz, Spring Day’imiz, kralımız, kraliçemiz, helva pikniğimiz… Bu liste uzar gider. Her öğrenci kendi dönemindeki geleneklere aşinadır muhakkak. Peki bizden önce hangi gelenekler vardı? Hangileri unutuldu, gitti? Hangilerinin yanına yenileri eklendi?

Bahar Vardarlı’nın (‘68) 2010 yılında kaleme aldığı ‘Biz Kolejliyiz!’ kitabı okul geleneklerimiz üzerine bir rehber niteliğinde. Bahar Abla ile hem bu kitabın yazım sürecini hem de yazma yolculuğunu konuştuk. Ortaya yazarın kalemi ve sesinin tınısı kadar tatlı bir sohbet çıktı.

Biz Kolejliyiz! adında bir kitap yazacak kadar yoğun bir okul sevgisi sizinkisi. Bu kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz? Sohbete bu soruyla başlayalım mı? 

Sevgili Banu, okulunu çok seven bir öğrenci pek akıllı sayılmazmış. Okul yıllarımı ben de özgürlüğümün kısıtlandığı, eğlenmek yerine ders çalışmak zorunda olduğum, başarılı olma baskısını üzerimde taşıdığım yıllar olarak algılamış; mezun olduktan sonra da, belki 10 yıl, ACI’ın kapısından geçmemiştim. İnsan zamanla olgunlaşıyor, toplum içinde sahip olduğu değerlerin farkına varıyor. Kendi eksiklikleri gibi artılarının da bilincinde oluyor. İşte bu artıların sadece bende değil, diğer okuldaşlarımda da olduğunu gördükçe okulumun önemine odaklandım.

Bizim yetişme tarzımız çoğu yaşıtlarımızdan farklıydı. Okulumuzda disiplin olduğu oranda özgürlük de vardı. Kişisel gelişimimizi kısıtlayan yasakların aksine, kendimizi rahatça ifade etmemize yönelik ortamlar çoktu. Biz korku ve baskı altında ders görmez, moralimizi yükselten öğretmenlerle eğitilirdik. (Burada Amerikalı genç öğretmenlerin payı çoktu.) Aldığımız eğitim, yeteneklerimizi geliştirmemizi de sağlardı. Çeşitli kulüp faaliyetleri, dersler arasında nefes aldırdığı gibi sosyal yönümüzü de geliştirirdi.

Kitabı yazmaya karar verişimin nedeni, ne kadar ayrıcalıklı yetiştirildiğimizi ve okulumuzun değerini bir kez daha anımsatmaktı. Ne yazık ki insanoğlu değer bilmiyor ve unutuyor. Benim de unuttuğum çok özelliğimiz vardır mutlaka

ACI’lı olmak sizce en iyi nasıl ifade edilir?

Bir ACI’lı ilk önce kişilik sahibidir. Kendi görüşünü açıkça ifade eder. Okulun en çok üzerinde durduğu konu olan sosyal yardımlaşma alanında faaldir. Edindiği olumlu vasıflarını çevresine de yansıtmayı görev bilir.

Bizi biz yapan geleneklerimiz… Geçmişe şöyle bir baktığınızda ilk olarak aklınıza hangileri geliyor? 

Şimdi güleceksin ama en önemli geleneğimiz yerde en ufak bir kâğıt parçası bırakmamaktı, atılan her şeyi toplamaktı. Mrs. Blake bize hiçbir gün “Yere kâğıt atmayın” dememiştir ama müdürümüzün bahçede iki büklüm yere eğilip kâğıt toplaması bizi çok utandırmış, aklımızda yer etmiştir. Hâlâ bizim nesil yere çöp atamaz.

Unutamadığım diğer bir geleneğimiz milli bayramları coşku ile kutlayışımızdı. Öyle etkili törenler yapardık ki, milli hislerimiz canlanır, sanki kurtuluş günlerimizi biz de tekrar tekrar yaşardık. Hele Hava Harp Okulu’nun bandosunun okulumuza gelip, yakışıklı askeri öğrencilerin çaldığı marşlar yok muydu; aklımızı başımızdan alırdı.

Lynda Goodsell Blake, from the 1926 yearbook of Wellesley College
ACI (1948-1971)

Efsane öğretmenlerimizi de analım isterim. Kimler geldi kimler geçti? 

Benim dönemimde benim için tek bir efsane öğretmen vardı, o da Mrs. Blake idi. Oysa Mrs. Blake kendisinin efsaneleştirilmesini hiç istemezmiş ama öyleydi… Mrs. Blake konuşmasa bile o abide gibi dimdik duruşuyla karşısındakine otoritesini belli ederdi. Daima mesafeliydi, her davranışı bize vermek istediği bir mesajdı. Hiç sesini yükseltmezdi, zaten çevresinde asla onun onaylamayacağı bir harekette bulunmazdık. Mrs. Blake’ten korkmazdık ama ona aşırı saygı gösterirdik çünkü o saygıyı hak ederdi, bunu bize hissettirirdi.

Bize sürekli “young ladies“ diye hitap ederdi. O hitap şekli bizim de young ladies gibi hareket etmemizde etkili olurdu. O ses hâlâ kulaklarımda yankılanır. Kendisinin öyle cümleleri vardı ki tüm yaşamımızda bizlere rehber oldu. Arkadaşlık hakkında verdiği öğüt bunlardan biridir, “Arkadaşlık bir merdiven gibi olmalıdır. Arkadaşlar devamlı olarak birbirini, bir yüksek basamağa yöneltmelidir, diğerini aşağı çekeni arkadaş olarak tanımlayamayız.”

Kitabın kapağındaki mezuniyet fotoğrafı bile çok şey anlatıyor. Bembeyaz elbiseleri içinde sadelik timsali genç kızlar. Modanın etkisiyle değişen mezuniyet gecesi kıyafetlerini düşününce bugün bu kareyi yakalamamız çok zor gözüküyor. Tabii artık fotoğrafta erkekler de var. Geçmişte mezuniyet törenleri nasıl olurdu? 

Kapak fotoğrafı hakikaten çok zarif! O fotoğrafı bana kimin verdiğini hatırlamıyorum ama bizden yirmi yıl öncesinin mezunları olabilir. Her devir kendi kültürünü yaratıyor. Moda da ona göre değişiyor. Bizim mezuniyet fotoğrafımıza baktığımda biz eskiler kadar sade, naif gözükmüyoruz sanki… Şimdiki mezuniyet törenlerini bilmiyorum ama kızların bu yılın modası olan; ya göbeği ya da sırtı açık siyah tuvaletler giyeceklerini tahmin ediyorum. Hiç de eleştirmiyorum.

Sizin kendi mezuniyetinizden unutamadığınız bir anınız var mı? 

Var tabii! Hepimiz beyaz tuvaletlerimizle aynı kelebekler gibi, birbirimizden güzel görünüyorduk o gecenin sihirli havasında. O gece sadece bize özeldi çünkü bizdik sonunda başaran ve bu onurlu diplomaya hak kazanan genç kızlar… Unutamadığım diğer bir anım ise, kuzenimden ödünç aldığım beyaz yüksek topuklu ayakkabılar ayaklarıma bir numara büyük geldiği için yürümekte ne zorluklar çektiğimdir. Onu bir tek ben bilirim…

Biz Kolejliyiz!’den başka yazdığınız kitaplar da var. Çocuklar için yazdığınız son kitabınız Rüyaların Dilinden‘i oğlumla zevkle okuduk. Korona Günlerinde Halimiz de o dönemde yaşadıklarımıza ayna tutuyor. Su ile Pınar’ın Mektupları, Çeşme Çeşme ve Maydanoz Bir Aşkın Sonu yine sizin kaleminizden çıktılar. Yazma yolculuğunuzdan biraz bahsedebilir misiniz?

Yazma yolculuğum cahil cesaretiyle başladı, halen de öyle devam ediyor. Okulda yazdığım kompozisyonların hiçbiri ses getirmemişti. Bu konuda bir parıltım yoktu. Böyle bir yeteneğim olduğunun farkında bile değildim. Üniversiteyi bitirip arka arkaya iki çocuğum olunca evde oturmak zorunda kaldım. Sıkıntıdan elime kalemi aldım ve başladım yazmaya…Yazdıkça keyif aldım ve devam ettim. Birkaç kitap, sonradan radyo oyunları, tekrar kitaplar derken ben de yazdıklarımı beğenir oldum. İnsan zaten tatmin olmadığı bir işi yapamıyor. Hiçbir zaman yazar olarak kendimi adlandıramam çünkü bu konuda sadece içimin sesinden, gözlemlerimden, yeteneğimden faydalanıyorum.  

Dergimiz The Beacon üzerinde de emeğiniz çok. Kimbilir yıllardır kaç yazı sizin kaleminizden çıktı, bizler de keyifle okuduk. Okurlarımıza bir mesajınız var mı? 

Dergimiz The Beacon’ın temelini biz atmış olsak da derginin geleceği bizden sonraki gençlerin elinde. Bu yıl dijitalleştiğimiz için çok mutluyum. Değişen dünyaya karşı direnç göstermenin,  eskiye takılıp kalmanın “kayıp” demek olduğunu bildiğim için The Beacon’ın geleceğinden ümitliyim. Çok daha geniş bir okur kitlesine ulaşacağımız şimdiden belli. Bizim tek amacımız, bu kadar emek verdiğimiz dergimizin mezunlarımız tarafından okunması… Bir de genç yazarlarımızın aramıza katılmakta istekli oluşu beni sevindiren diğer konu. Genç yazar isteklilerine yaptığımız duyuru üzerine pek çok olumlu yanıtlar aldık. Artık The Beacon deri değiştiriyor, gençleşiyor ve de çok sesli oluyor…

Atamız gençlere şöyle seslenmiş:

“Vatanın bütün ümidi ve geleceği size, genç nesillerin anlayış ve enerjisine bağlanmıştır.”

Gençlik çok şeyler vadediyor…

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
More Like This
SÖYLEŞİ / INTERVIEW
Raşel Rakella Asal ('69)

Yaşamı Onaylamanın Bir Yolu Olarak Yoga

Getting your Trinity Audio player ready… Bize kendini kısaca tanıtır mısın?  Okul mezuniyetinden sonraki eğitim programın nasıl şekillendi?  2012’de ACI’dan mezun olduktan sonra, o dönem bana yakın bir bölüm olduğunu

DAHA FAZLASI / Read More »
UNUTMAYACAĞIZ / WE WON'T FORGET
Heves Özyılmaz ('77)

Onların Sevgiye İhtiyacı Var

Getting your Trinity Audio player ready… Mezunumuz Bilge Körezlioğlu (‘78) ile sokak hayvanları, Kurtaran Ev projesi ve gönüllülük üzerine konuştuk.  Bilgeciğim, seninle zaman zaman birlikte bazı gönüllü platformlarda çalıştık. Her

DAHA FAZLASI / Read More »
BAŞYAZI / EDITORIAL
Aslı Davaz ('98)

Bir Kavuşma Anı

Getting your Trinity Audio player ready… 2024 Yaz sayısındaki tüm yazılara son okuma yapıp, gururla arkama yaslanıyorum. Gururluyum çünkü bu, baştan sona dijitalde çalıştığımız ilk sayı ve her ne kadar

DAHA FAZLASI / Read More »
KOLEKTİF HAFIZA / COLLECTIVE MEMORY
Heves Özyılmaz ('77)

Vefa, Gönül Borcu, Şükür

İşin içindeyken değeri pek bilinmez genelde, hele ki yaş da küçükse, nereden bilinecek kıymeti? Ben pek bilmezdim. Dersler biraz ağır gelirdi. ‘Bu kadar detaya ne gerek var, ileride bu bizim

DAHA FAZLASI / Read More »