6 Şubat depreminden sonra hepimiz gibi büyük bir acıya ve çaresizlik hissine gömüldüm fakat elimden gelen pek bir şey yoktu. Bir aşamada aklıma daha önce psikolog bir arkadaşımla birlikte çocuklarla gönüllü olarak yaptığımız sanat çalışmaları geldi. Öğrenmekten ya da bir hedefe ulaşmaktan çok yalnızca içimizdekileri renklere, şekillere dökmek için resim yapmanın ne kadar dönüştürücü olduğunu hem kendim birçok kez deneyimlemiş, hem de yaptığımız çalışmalarda çocuklar üzerindeki farklı etkilerini gözlemlemiştim. Benzer çalışmaların depremzede çocuklarla da yapılabileceğini düşündüm fakat bu konuda nasıl ve kimlerle birlikte ilerleyebileceğim konusunda fikrim yoktu. Terapi ve sanat birlikteliği üzerine eğitim ve deneyimim olmadığından, aklımda bu çalışmaları derine inmeden yalnızca resim arkadaşları gibi kendimizi bırakarak, çok düşünmeden, birlikte bir şeyler paylaşabilme aracı olarak tasarlıyordum.
Instagram’da benzer çalışmalar yapan oluşumları araştırırken, Mavi Kuş ile karşılaştım. Mavi Kuş Dayanışması, Documentarist ekibinin de içinde olduğu bir grup gönüllünün depremden birkaç hafta sonra Antakya’ya giderek çocuklarla buluşması ile başlamış. Bir gönüllü inisiyatifi olan oluşum, katılımcıları kendi alanlarında atölyeler vermeleri için sahada koordine ediyor. Hatay’ın farklı köy ve mahallelerinde, dans, film, görsel sanatlar, drama, oyun, müzik atölyeleri organize ediyorlar ve gönüllü katılımına açıklar. İnisiyatif olarak atölyelerin düzenli bir şekilde devamını organize ederek faaliyetlerin sürdürülebilirliğini sağlıyorlar. Yani katılımcılar değişse de çocuklar için orada hep bir Mavi Kuş var. Bu devamlılığı sağlamak için de çocuklarla çalışma tecrübesi olan, farklı alanlarda onları yaratıcı, aynı zamanda eğlenceli etkinliklerle buluşturacak katılımcıların varlığı önemli.
Nisan ayında, Mavi Kuş’a kendimi ve daha önceki tecrübelerimi kısaca anlatan bir mail yazdım. Sonrasıda Goethe Enstitüsü’nde iki gün süren “Depremzedelerle doğrudan çalışan sanatçılara yönelik Travma Terapisi Eğitimi” etkinliğinde hem onlarla tanışma şansım oldu hem de Dr. Udo Baer ve Dr. Nilay Yılmaz’ın eğitimlerinin yer aldığı bir çalışmaya katıldım. Dr. Udo Baer, travmalar, travma sonuçları, yaratıcı etkinlikleri yönetmek konularıda kendi bilgi ve tecrübelerini aktardığı, sahada çalışmış olan gönüllülerin tecrübeleri ve soruları ile de etkileşimli bir seminer verdi.
Üzerinde durduğu iki fikir bana cesaret verdi. Birincisi, etkin olma hissinin böyle bir travmadan sonra kişinin benliğini tekrar oluşturmadaki önemi, yani yaratıcı herhangi bir şey oluştururken varılan sonuçtan çok, o süreçteki etkin olma hissinin bizi güçlendirebileceği fikri. Diğeri de gönüllü olarak paylaşmak için orada olduğumuz sürece bazı hatalar yapsak bile bu paylaşma hissinin karşı tarafta kesinlikle değerli bir etkisinin olacağı. Eğitimler sonrasındaki tanışma toplantısında ise Mavi Kuş’un çocuk haklarını öncelik olarak belirleyen ve dayanışma etrafında şekillenen duruşu bende doğru yerde olduğum hissini pekiştirdi. Her şeyden çok motive edici olan ise tüm katılımcıların gerçekten samimiyet, neşe ve bilinçle orada bulunmalarıydı.
Haziran ayında, daha önce sahadaki etkinliklere katılmış başka bir gönüllü olan Esen ile birlikte Antakya’ya gittik. Bizi orada yaşayan ve ilk günlerden itibaren her konuda organizasyon ve destek olmak için tüm enerjisiyle koşturan Aynur karşıladı. Üç gün boyunca hem atölyelerin organizasyonlar ve ulaşımımız hem de atölye aşamalarındaki bitmeyen enerjisi ile bize yol gösterdi. Bir tanesi bir köy ilkokulu bahçesinde, diğer üçü ise farklı çadır kentlerde olmak üzere 4 tane atölye yaptık. Anlattığımız açık uçlu bir hikaye üzerinden nasıl bir kuş olduğumuzu hayal edip suluboya ve guaj ile özgür resimler ürettik. En güzelleri tek bir kanvasın etrafında yaptığımız ortak işlerdi. İçlerinde renkler, hayaller, espriler, kavgalar, kızgınlıklar, siyah alanlar ve bolca ev vardı.
Suluboya ve guajın akıcı özgürlüğünün diğer malzemelere göre farklı bir motivasyon oluşturduğunu düşünüyorum. Aynı duygularımız gibi dağıtmaya, bozmaya, farklı yerlere gidip sonra toparlamaya ve dönüştürmeye çok açık. Her çocuk, üretirken ya da sonrasında yaptıkları üzerine konuşmak istemeyebiliyor ama bence yan yana bir şeyler oluştururken renklerimiz gibi hislerimiz de kesinlikle geçişken oluyor. Üç günün sonunda, belki biraz enerjimi paylaşırım diye gittiğim Hatay’dan enerji depolamış olarak döndüm. Çünkü sanırım her türlü zorluğun ortasında çocuklar umut dolu.