kÜNYE

1969’dan Bir Gezi

Kolej’in birkaç günlük yurtiçi gezileri olurdu. Gezmeye, yeni yerler görmeye çok meraklı ben, bu gezilere katılarak Türkiye’nin birçok yerini görme fırsatını elde ettim. En büyük kazancım ise Türkiye’nin batısından doğusuna, kuzeyinden güneyine bir aks doğrultusunda, okul tarihinde bir kez yapılan Türkiye turuna katılmak oldu. 

Temmuz 1969’da, yaz tatilini değerlendirmek adına uzun sürecek bir gezi düşünülmüş, öğrenciler, Amerikalı ve Türk öğretmenlerle birlikte 30 kişilik bir grup olmuştuk. Grupta tek erkek Mr. Blake idi. Devlet Deniz Yolları’nın yolcu gemisiyle İzmir’den İskenderun’a hareket ettik. 20 Temmuz seyir gecesi Amerikalı astronot Neil Armstrong’un ay yüzeyine ilk kez ayak bastığı haberi geldi. Bir ilke şahit olmanın heyecanını hep birlikte yaşadık. 

Doğu Anadolu’yu hilal şeklinde bir rota izleyerek katedecek otobüsümüz bizi İskenderun limanında bekliyordu. İlk durağımız Gaziantep ardından sessiz sedasız Kilis. O zamanlar Kilis kaçakçıların cirit attığı yer ve de aralarında sık sık silahlı çatışmalar yaşanıyor. “Aman fazla gürültü yapmayın, dikkati çekmeden sağ salimen varalım” uyarılarıyla ithal mallarının raflardan taştığı o günlerin alışveriş cenneti Kilis’te özellikle son sınıf öğrencileri çeyiz düzdüler. Akşam geç saatlere sarkan alışveriş sonrası yine geldiğimiz gibi sessiz sessiz Gaziantep’e döndük. 

Büyük şehirlerden Urfa, Diyarbakır, Bitlis aksı üstünden hilali takip ederek Tatvan’a vardığımızda bir ilki daha yaşadık; Van Gölü’nün sodalı sularıyla tanıştık. Rivayet; sodalı su köpürür yıkanılırmış, yani banyo niyetine göle girerlermiş. Tabii bizim için geçerli olmayan bir yöntemdi. Gölde ıslandıktan sonra otelde güzel bir duş alıp rahatladık. 

Bir sonraki gün Nemrut krater gölünü jandarma eşliğinde görme fırsatımız oldu. Doğuda birçok yere askerin himayesinde gittik. Hatta Malazgirt Savaşı’nın yapıldığı Malazgirt Ovası’na bizleri cemselere (GMC/General Motors Corporation) bindirerek götürdüler. Emniyet açısından öylesi uygunmuş. Patnos’ta karşılaştığımız bir olay bunu doğruladı; tam hatırlamıyorum ama sanırım gezinin geri kalanı için otobüs değiştirilecekmiş. Otobüs firmaları bizleri paylaşamamış, kızları biz götüreceğiz diye kapışmışlar, birbirlerine tabanca çekip olay çıkarmışlar. Bunun farkına varan öğretmenlerimiz herhangi serseri bir kurşuna hedef olmamak adına otobüsün içinde koltuk hizasında eğilerek otobüsümüzü derhal vilayetin bahçesine sokturdular. Asker bizi korumaya alarak otobüsten çıkartıp teker teker vilayet binasına geçirdi. Ortalık yatıştıktan sonra yeni otobüsle yolumuza devam ettik. 

Doğu Anadolu’da askerin konuşlandığı bölgelerin en medeni yerler olması dikkatimi çekmişti. Düzgün, temiz, bakımlı, oldukça modern tesislerin olduğu bölgelerdi. Onun dışındaki yerler şehir olmasına rağmen ben taşrayım diye bağıran yapıların kapladığı derme çatma yerleşimlerdi. Tek tük oteller vardı ki basit konforu bile karşılamaktan çok uzaktı. İşletenlerin zihniyeti de öyleydi. Kaldığımız bir otelde çarşafların temiz olmadığını görüp değiştirmelerini istediğimizde, “derhal” sözünü beklerken “sadece bir gece yatıldı” diyebilecek kadar rahat, hijyen açısından bile bir sakınca görmeyen cehaletle karşılaştık. Bir başka otelde giysilerimizi çıkarmadan çantalarımızı yastık yaparak yatakların üzerine uzanarak geceyi geçirdiğimizi hiç unutmam. 

Ertesi gün Van’a vardığımızda ilk iş Van Kalesi’ni görmek oldu. Birkaç arkadaş kale eteklerinden yukarıya bakıp kalenin ihtişamını görünce o kadar yükseğe çıkamayacaklarını düşünerek otobüste beklemek istedi. Mr. Blake hepimizin kolundan çekip, “buraya kadar gelip de kaleye tırmanmamak olmaz, haydi marş marş” diyerek nazlananları zorladı. İyi ki de zorlamış, çok önemli bir çivi yazılı tableti gördük. Urartuların başkenti Tuşpa (Van Kalesi) olması sebebiyle Ahameniş Pers Hükümdarı Kserkses tarafından kayanın düzleştirilmiş yüzüne çivi yazısıyla yazılmış yazı. Eski Persçe, Babilce ve Elamca olarak üç dilli, üç sütuna soldan sağa 27 satırdan oluşan yazıt, İran dışında bulunan tek Ahameniş kraliyet yazıtıymış. Böylesine önemli bir belgeyi yakından görmek her kula nasip olmaz. 

Patnos üstünden Van’dan Ağrı’ya gittik. Yaz sonu olmasına rağmen gece soğuktu. Otelde salonda soba yakarak havayı kırıyorlardı. Bölgede görülecek yerler İshak Paşa Sarayı ve Ağrı Dağı olunca Doğubeyazıt’a geçtik. Yüksek bir tepeye konuşlanmış saraydan uçsuz bucaksız ovayı seyretmek çok etkileyiciydi. Ağrı Dağı’nın haşmeti ise büyüleyiciydi. Karlı doruğu ile bir tabloyu andırıyordu. Otobüsten inip bu doyumsuz manzarayı biraz daha yakından görebilmek için kısa bir mesafe yamaca tırmandık. Biz gençler ileriye gitmekte nazlanırken yaş almış öğretmenlerimizden Miss Giezentanner bastonuyla dağın eteklerinde en önde yürüyenlerdendi.

Yemyeşil Iğdır ovasını kuşbakışı görerek Kars’a ulaştık. Rus işgali sırasında Avrupa mimarisi tarzında yapılmış heybetli taş binalara hayran kaldık. Sovyetler Birliği’nin o zamanlar demir perde ülkesi olması sebebiyle Rus sınırındaki Ani harabelerini çekinerek gezdik. Aras Nehri’nin karşı kıyısında gözetleme kuleleri olduğunu, o yöne bakmadan çabuk çabuk gezmemiz gerektiği konusunda uyarıldık. Ani’yi, çok geniş bir alana yayılmış her tarafı yıkık dökük tam bir harabe olarak hatırlıyorum.

Sarıkamış üzerinden Erzurum’a geçtik. Erzurum’da, grubumuzdaki birkaç lise son sınıf öğrencisi, üniversite sınavına girdi, bizler de şehri dolaştık. Şehir turu sırasında grubumuzdaki eski mezunlardan sevgili Ayşe Mayda teyzemiz, atları kırbaçlayarak yanımızdan geçen at arabasını kullanan arabacıya öyle bir bağırdı ki, biz bile korktuk. İzmir Hayvan Sevenler ve Koruyanlar Derneği kurucusu olarak hayvanlara yapılan eziyet karşısında haklı olarak tepki gösteren Ayşe teyze arabacının arkasından söylenip durdu. Doğulu insanımızla batıda yaşayanların değer yargılarındaki fark işte buydu.

Erzurum Trabzon arasında yol alırken Zigana Geçidi’nde yaşadığımız bir olayı geziye katılanlar hiç unutmadı. Olay şöyle gelişti; yan yana iki vasıtanın zor geçtiği, çok virajlı geçitte tırmanışa başladığımızda tabiatın güzelliği ile avunurken nefesimiz kesik, dar yolun tedirginliğini yaşıyorduk. Geçidin en üst noktası Hamsiköy’de jandarmanın otobüsümüzü durdurmasıyla tedirginliğimiz şaşkınlığa dönüştü. Jandarma, kafilemizden birinin aşağıda kaldığını söylediğinde kulaklarımıza inanamadık. Sayım yapıldı ve Nüvit Alemdaroğlu’nun otobüste olmadığı fark edildi. Meğer tırmanışa geçmeden önce uğradığımız benzinlikte bağırsakları bozulan Nüvit çok uzun süre tuvalette kalmış, çıktığında otobüsü göremeyince yardım istemiş. Muhtar istasyona gelmiş, jandarmaya haber salarak otobüsün durdurulması talimatını vermiş. Nüvit’i de dinlenmesi için evine götürüp kerevete yatırmışlar, nane limon kaynatıp içirmişler. Nüvit’in rahatlaması için Anadolu insanının konukseverlik örneğini sergilemişler. Trabzon’a varıncaya kadar Nüvit hariç kimsenin ağzını bıçak açmadı. 

Trabzon’da geceleyip ertesi gün Atatürk Köşkü görüldükten sonra Devlet Deniz Yolları’nın yolcu gemisine binerek İstanbul limanına yol aldık. İstanbul’dan İzmir’e, Çanakkale üstünden otobüsle döndük. Yaklaşık bir ay süren yolculuk sonunda İzmir’de başlayıp İzmir’de biten Türkiye turunu oval bir çember çizerek tamamlamış olduk.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
More Like This
SÖYLEŞİ / INTERVIEW
Kerime Arsan ('70)

Sorun Varsa, Çözümü de Vardır

Uzun yıllar öğretmenlik yapınca bir noktadan sonra teknolojik gelişmelere paralel olarak meslek yaşantımızda değişiklikler oldu. Bir zamanlar idari ofisin arkasında posta kutuları vardı… Doksanlı yıllar.  Güvercin deliği dediğimiz kutulara konulan

DAHA FAZLASI / Read More »
FİKİR / OPINION
Raşel Rakella Asal ('69)

Yağ Satarım, Bal Satarım

Oyunları düşünüyorum, çocukluk oyunlarımızı… Top çok önemli bir oyun arkadaşımızdı. Havaya atma, dönme, bir, iki, üç… Bacak arasından geçirme, kepçe… Bir, iki, üç… Oyuna kim başlayacak ile işaret parmağı ağız

DAHA FAZLASI / Read More »
SANAT / THE ARTS
Kerime Arsan ('70)

Eskiİz’de Güzel Bir Başlangıç

The Beacon dijital hayatına başladı ve küçük adımlarla yeni bir YouTube macerasına atılıyor. Henüz acemiyiz, ancak artık podcast ve video içerikleri de kullanabileceğimiz için heyecanlıyız.  Kemeraltı’nda Eskiiz Galeri’de gerçekleştirdiğimiz bu

DAHA FAZLASI / Read More »
KÜLTÜR & YAŞAM / CULTURE & LIFE
Nur Öztin Kurak ('83)

ACI Canada Book Club

Yaşamın koşturması içerisinde çok düşünmüyoruz ama, bazen öyle anlar yaşıyoruz ki ACI gibi bir okulun hayatımızı nasıl şekillendirdiğini daha iyi anlıyoruz. Sanırım benim için ACI’ın hayatıma dokunduğu en önemli alanlardan

DAHA FAZLASI / Read More »